17 Şubat 2013 Pazar

Anne-m:)

Haklarını ödeyemeyiz. Öyle önemlidir ki hayatımızda ki yerleri... Onlar bizim yaşamımızın tek nedeni.

Bizi besleyen, büyüten, giydiren... Daha neler neler!
Bizim en karanlık anımızda dünyamıza ışık tuttular. Ağlarken sımsıcak kanatlarının altına alıp avuttular.
Yaptkları herşey bizim için. Parlak bir gelecek geçirmemiz için...
Bize bir zarar gelir diye her an yürekleri ağızlarında yaşarlar.
Bazen biz ağlarken gülerler. Ama gülüşleri ne kadar büyükse, aslı da o kadar bir yalan işte:)
Onlar sadece yüreklerinden ağlarlar. Ve gözyaşlarımız kalplerine damlar.
Biz bir "ah!" çekeriz ya ama onlar bin "ah!" çeker.

"Cennet anaların ayakları altındadır." ne güzel belirtmiş annelerin önemini... Hadi bizde annemize iyi davranıp cenneti kapalım:)

13 Şubat 2013 Çarşamba

Bir yeni mesaj var!

Kaybetmemiş ve yapabiliyorken size bahşedilen nimetlerin değerini bilin ve her daim şükredin.Ne yavaş ne hızlı harekenlerinde belli bir düzen var. en ufak seslere kulak kabarttığınızda duyabiliryorsun. Hatta uzaktan misafir bile oluyorsun.  Rahatça yürüyor, engelsiz koşabiliyorsun.                                                
Bunlar varsa mala mülke gerek yok. Hayatını renklendir,İmkanlarını sınırlama. Herşeyi yapabilirsin istersen...

Unutma ki bazıları bu güzelliklerden yoksun kalıyor. Kimi doğuştan kimi sonradan.
Tedavisi olmayan hastalıklarda en zoru beklemez biliyor musun Garantisi var mı yok mu bilemezsin çünkü. Böyle olunca sabırla umut eder, hayal edersin. Acılarını sahte gülücüklerle sansürlersin. Bazen de yaşamak istediklerini ancak hayallerinde yaparsın.
( Bunu yazmak istemezdim ama her türlü ihtimal var. )

Sende bu sorunlar yoksa ne mutlu sana! Durmadan çalış. Neler yapabileceğine bak. Bizim sizden istediğimiz bunlar...

"Adı Yok" dergisine gönderdiğim şaheser:)


KENDİMCE
Adım Zuhal Yardım. 2 Aralık 1994’de Karadeniz’in incisi Trabzon’da doğdum.
Serebral Palsi hastasıyım. İşitme engelliyim. 

          Sekiz yaşımda girdim bu savaşa. Ve son sürat devam ediyorum. Kolay değil ömrünün en güzel yıllarında kaderin bu cilvesini sindirmek… 
Çocuk aklımla zırva şeyler hakkında kafa yorup uğraşacağıma, çocukluğuma özgü güzellikleri kısa kesip benden daha yaşlı birinin belki de hiç yaşamayacağı şeylerle mücadele ettim.
Okulu 6. sınıfta bırakmak zorunda kaldım.
Özellikle ilk günler ölmeyi gerçekten çok istedim. Yaşama sebebim kalmamıştı artık, hayallerimle tutabiliyordum yaşam ipinin ucunu.
“Hayatta çok acılar çektiğinden, cennette çok mutlu olacaksın.” tarzında her söz isteğimi körüklüyordu. Tek mutluluk kaynağım, cennet gibi hissediyordum.

İşitme kaybımı pek sorun etmiyorum. Yani, elbet üzülüyorum. Ne de olsa küçücük bir cihaz parçasına bağlıyım. 
Kulaklık olmadan, 20 puan alır benden. Önceleri 50’ydi de her gün küçük bir parçasını müzik eşliğinde uğurluyorum.
Beni en çok kızdıran ve utandıran şey: ya kulağımın dibine ya da bağırarak konuşmalar. Hem zerre kadar yardımı olmuyor, hem de sinirlerime müthiş etki ediyor!!!

Bazen halimden utandığım oluyor, diğer hastaları görünce… Engel olamıyorum ama en azından “en kötüsü” demiyorum.  Hem hiç hakkım da yok.
Rabbimden kök hücredeki o tohumun topraktan çıkıp ağaç olmasını, aksi takdirde kusursuz bir şifa vermesini istiyorum. Ellerimi, yüreğimi semaya her açtığımda…

Benim dünyamda güneşim altı yıl önce batmış. Ve tekrar doğup doğmayacağı tam bir muamma. O zamandan beri alacakaranlık. Değişen hiçbir şey yok. Gündemimde hep hastalık var yani. 
Ama ileri de bir ışık var. İşte o ışık benim ümitlerim...

Kitaplar benim ilk arkadaşlarım. Ondan öncekilere saygısızlık olmasın, onlar da benim dostumdu. Ama evde hapsolmuşken yanımda hep kitaplar vardı. İlk okuduğum kitap: Peygamber Efendimizin Hayatı. İşte bu benim gururumdur.
İlk ağladığım kitapsa hala çok sevdiğim bir yazar olan Gülten Dayıoğlu’ndan ‘Dört Kardeştiler’. Şimdi ise yerini Mehmet Yılmaz’ın ‘Bir Gün’ kitabı aldı. Olsun ilkler her zaman önemlidir.
İki kere üst üste Trabzon İl Halk Kütüphanesi’nde en çok kitap okuyan okuyucu seçildim, hediyeler aldım.  
Yaşamak bize O’ndan gelmiş en güzel hediye. Yokluğun pençesinde bize yaşam verdi. Bir hayvan hatta bir kaya parçası bile olabilirdik. Ama insan olduk, bize hayat lütfedildi. Benim gibi karamsar olsanız bile en iyi şekilde değerlendirmek gerek.
Ve istemeliyiz. Hiç üşenmeden istemeliyiz. Çünkü o bunu istiyor. Sayısı fark etmez O’nun için hepsi bir. İnşallah benim için de istersiniz. J
Biz onun en büyük eseriyiz. O yüzden kendimize iyi bakalım.
Hoşça kalın.

ilk blog yazım...

Merhaba:) Adım: Zuhal Yardım. Trabzon'luyum.
Bundan 18 yıl önce 2 Aralık tarihi günbatımında ( hehehe ) dünyaya teşriflerde bulunmuşum. Erdoğdu Camii yanı Sefa apartmanın 2. katında ise  ilk çığlığım duyulmuştur:)

Ben bir engelliyim. Serebral Palsi ve iştme kaybı mustaribiyim. Hareketlerim bazen kontrol dışına çıkabiliyor.
Bak dikkatinizi çekerim ki engelli "özürlü" değil.Sakın ola unutmayın ha! Bozuşuruz.

Duygularımı yazmayı seviyorum. Yazmazsam yük oluyor.Bence herkes denemeli, çok rahatlatıcı...
İşte bu yüzden blog açtım ve bugünden itibaren hizmetinizdeyim:)
Belli bir konu yok. Menzilde ne varsa hayırlısıyla bir şeyler karalıyorum:)

Bu yeteneğimi bana Allah'ın bir sebepten verdiğini düşünüyorum. Ve O sebep de 8 yaşında bir geçede hastanede geçen  konuşma bozukluğumum izleri diye düşünmeyi seviyorum:)
Resim yeteneğide isterdim belki de hiç gerçekleşmecek hayallerim için...

Şimdilik hoşçakalın, kendinize iyi bakın. Ve dört gözle yazılarımı bekleyin.
Ve Bismillah, süreç başlasın!

Yorum 2

 Sadakatsiz 12. bölümü bitirip geldim, bölümün sonu müthiş. Aynı eylemin geçmiş ve gelecek görüntüleri ustaca kurgulanmış. Tabii ki eylem de...