30 Ocak 2016 Cumartesi

Sabır, sabır, sabır...

Trabzonspor'un gelecek maçının heyecanını yaşarken, son maça bir göz atalım. Ben maçı izlemedim, o yüzden analiz yapmayacağım.
Zaten önce ki yazılarım analizdi de:)

2 günlük kar yüzünden, Beşiktaş maçımız ertelendi önce.  Sonra yeni hoca geldi, takım yeniden kurulacak derken Balıkesir'de yenildik.
Bu yazıyı yazma amacım, kötü skor yüzünden hocaya ve ya takımı küsmeyi yanlış bulmam... Adamlar buz pistinde futbol oynadı resmen!

Tamam, siz de haklısınız. Takım da kötüydü:)

Son olarak yeni hocamız, eskiden de bize gelmiş ve çok iyi işler yapmış birisidir. Trabzonspor'un efsane kadrosunun en genç üyesiydi tahminimce.
Demem o ki, adama biraz zaman tanıyın:)


26 Ocak 2016 Salı

Ecnebi Laz:)

Marko Marin'i bilirsiniz. Trabzonspor'un sarı kafalı ecnebisi:) Adamın bacak arasından geçerek ona çalım atacak ufaklığa sahip.
Hatta 2 günlük kar yağışının, belden aşağısını tümüyle kapatacak kadar...



Ve dün yoğun kar yüzünden  Hayri Gür kapalı spor salonun da basketbolcularla yapılan antreman da en çok etkilenen bizim ufaklığımız olmuştur.

Basketbolcular zaten normal bir insanın 2 katı büyüklüğünde. Ve Marko Marin'de 2 katı küçüklüğünde:)
Kendisi de bunu kabul etmiş görünüyor:)


Şaka bir yana, 2 takımın bu kadar sıkı kenetlenmesi çok hoşuma gitti. Sadece basketbol sahasında, futbol oynamadılar. Zavallı uşakların rollerini çaldılar...
Bir de şöyle diyeyim, Onur Recep yine Kıvraklığını gösterdi:)


Canım yine Marko Marin'e geri dönmek istiyor. Ne yapalım, gönül yaralı... Adamın kıymeti hiç bilinmiyor!
Evet, hiç! Gitmiş dünya starını kulübe de bekletmek için aldınız, ne diyeyim başka?


22 Ocak 2016 Cuma

Uzak /!) İnsanlar

Moralim bozuk olduğunda Hint filmi izlemeyi seviyorum. Çünkü ötelerde ki o dünya beni rahatlatıyor, mutlu ediyor.
Derdimi unutuyorum. Tam 3 saat:)

Bu sinema ve insanlar bizden çok uzakta olmalarına rağmen, kendimi yakın hissediyorum. Sanki önceden beri tanıyormuş gibi....
Mesela şimdi şu kapıdan Shah Rukh  Khan gelse hiç şaşırmam:)

Hint filmleriyle tanıdığıma mutlu olduğum çok kişi var.
Rahmetli dedeme çok benzettiğim, Amitabh Beckham.
Aamir Khan, Salman Khan, Deepika Padukone, John Abraham, Kajol, Aditya Roy Kapur, Shraddha Kapoor, Ranver Singh, Alia Bhatt ve İmran Khan.
Yani kısaca Bollywood:)

Peki, bunları size niye anlattım? Dedim ya, Hint filmlerini seviyorum. Ve onlar hakkında konuşmayı da seviyorum.
Saygılar, Sevgiler...

Kullanım Kılavuzu

PKK'nın kullanım kılavuzunu çözdüm arkadaşlar. 3 maddelik bir liste;
Ekmeğini ye.
Suyunu iç.
İnsanını öldür.

Onları şımartanın kendilerinden çok bizim devletimiz olduğunu düşünüyorum. Askerlerimizi onların karargahına gönderiyoruz. Meclisimiz de onlara yer veriyoruz. Devletimizi geçtim. televizyon da bile kendi kayıplarımızdan çok düşmanlarımızı gösteriyor, konuşuyoruz.
Ve daha mühimi, içimizde yaşamalarına rağmen onları durdurmak için hiç bir şey yapmıyoruz.

Bilmediğim bir  çok şey olduğunu biliyorum. Ama baş kaldırmanın bizim elimiz de olduğunu da biliyorum.
En kısa zaman ülkemizi geri almak dileğiyle...


20 Ocak 2016 Çarşamba

Teşekkürler...

Trabzonspor yenilince acımasızca eleştiren sadık(!) taraftarlar var ya, aynı takım kazanınca sevinip yorulmasınlar bir zahmet.
Biz de üzüldük, biz de kırıldık. Ama bir mağlubiyetle tüm başarıları silmedik.

Nerenize batıyor bu takım? Neden bir türlü mutlu olmuyorsunuz? Bizden değilsiniz de ondan...
Maçta gol atıyorlar, yorumlara bakıyorum; hakaret dolu!

Yeni hoca geldiğinden beri yenilgi yüzü gördük mü? tamam, bununla birlikte 3 kere... Ama kupa maçlarına fırtına gibi başladık. Ve bugün grubun lideriyiz.
Peki ya şimdi, lig de gol atan en geç oyuncu Muhammet Beşi'i takıma katan? Ya da "Geleceğin Messi"si Abdulkadir Ömür? En genç oyuncu, Cafer Tosun?
Dur bir dakika... Bir de berabere kalmıştık değil mi? Eyvahlar olsun, hemen başlayalım nankörlüğe. Büyük takımın büyük (!) taraftarına bu yakışır çünkü.

Peki bunların hiç biri sizi kesmesin. Peki ya verdiği güven... Bizi as oyuncuların arkasında ki gençlerle tanıştırdı. Eskiden gol umutlarımız Oscar Cardozo, Mehmet Ekici'ydi. Onlardan biri oyuna girince rahatlıyorduk. Şimdi ise Muhammet Beşir, Abdulkadir Ömür, Yusuf yazıcı var.
Sadece lafta "Bu çocuklar çok iyi" demedi. Oynattı gördük.

Buraya yazdığım bir yazının sonunda "İyi gün taraftarı olmak çok kolay. Asıl marifet kötü gün dostu olabilmekte... İşte biz buyuz." yazmıştım.
En iyisi son cümlemi geri alayım ben. Sadece 3 nokta bırakayım, gerisini siz tamamlayın...

Not; Sadi Tekelioğlu'nun görevi bıraktığını öğrendim az önce.
Hepinize teşekkür ederim...

18 Ocak 2016 Pazartesi

Okullular okumasın:)

Artık biri neden okula gitmediğimi sorunca, ona verebileceğim tek bir cevap var; "Ne diyebilirim ki, şanslıyım."
Yani okulluların tatilin ortasında bile bilmem ne sınavı için sızlandıklarını görünce, kendimi şanslı hissediyorum:)

Hastalığımın kötü taraflarına o kadar odaklandım ki, iyi taraflarını görmezden geldim. Özgürlüğümü kısıtlayan bir şeyin ne gibi iyi tarafı olabilir ki? Cevap bu işte. Kısıtlıyor!
Neden okula gidemiyorum biliyor musunuz? Okula gitmekte özgür değiim de ondan:)

Bu sayede bir sürü Film/dizi izleyebiliyorum. Aksi takdir de, izleyebileceğim en büyük film "Öğrencilerin Çilesi" olacaktı:)

Aslında, bazen bu konuda sevinmek doğru gelmiyor. İlk ayetin "Oku!" olduğuna bakarsak, ilime çok önem veren bir dinimiz var.
Ve Hz. Ali; "Bana bir harf öğretenin 40 yıl kölesi olurum." demişliği var.

Şöyle bir gerçek de var ki, o tren benden çoktan geçti. Onun yerine, özel merkezlerde işitme eğitimi aldım. Bir tek üniversiteye serbest giriş var.
Ona da hayırlısı diyelim.

17 Ocak 2016 Pazar

Bir Fincan Kahve İsteyen?

Çok sevdiğim bloğuma uzun süredir bir şey yazamamak beni mahvetti dostum. Ne yapalım, ilham perilerim yaşlandı. Aklıma zırt pırt bir şey gelmiyor artık.
Ama şimdi hasret sona erdi ve sizi gıdıklamadan güldürmeye geldim.

Dün misafirlikte, annem kahve sonrası fal bakmaya girişmişti. Ne görmeyi bekliyorsa artık.
Önce gözleri devirdim. Sonra alayla dedim ki;

- Yoksa yüreğin mi kabarmış anne?

Bir kaç saniye teyzemle suratıma boş boş baktılar. sonra yavaş yavaş yüzleri bir gülümsemeyle gerildi. Ve odayı kahkahalarıyla çınlatmaya koyuldular.
Durulduklarında ise yeni esprim hazırdı;

- 3 vakte kadar ne olacakmış?

Bu arada fala inanmıyorum tabii ki. Hem neye inanacağım, kendi içtiğim kahvenin dibinde kaderimin yazıldığına mı?
Ben kadere inanırım. Hem de körü körüne... Başıma kötü şeyler geldiğinde, kaderimle avunmayı seviyorum.
Ve böylesine önemli bir şeyi öğrenmek için, bir fincan kahve içmemiz gerektiğini hiç sanmıyorum:)

Yorum 2

 Sadakatsiz 12. bölümü bitirip geldim, bölümün sonu müthiş. Aynı eylemin geçmiş ve gelecek görüntüleri ustaca kurgulanmış. Tabii ki eylem de...