22 Şubat 2016 Pazartesi

Maçın özeti, Salih Dursun

Bir çok şeyin özetlendiği bir gece oldu. Türk futbolunun düzeni. TFF, MHK'nın rezilliği...
Türk futbolunun Dünya'ya rezil edilişi...

Deniz Ateş Bitnel, bir önce ki Galatasaray maçında ki 4. hakemmiş. O maçı hatırlamak bile istemiyorum. Söz konusu kişinin ne kadar doğrucu (!) bir hakem olduğu bariz ortada yani. Hocasından öğrenmiş işte...
Yan hakem penaltı diyor, diğeri vermiyor. Resmen bahis oynanmış.  Ve sanırım hakem kazanan (!) taraftaydı...

Bu kirli düzene ayak uyduramayan, karşı koyacak kadar cüretkar olan Trabzonspor...
Fazla söze gerek yok, aşağıda ki resim her şeyi özetliyor. Artık susmak yok.



hani nerde o zamanlar?

Güzel zamanlarımız vardı bizim. Belki toz pembe bir hayatımız olmadı, ama şimdi yaşadıklarımıza bin kat daha güzeldi.

O zamanlar her gün bir kaç şehit vermezdik. Hiç tanımadığımız o askerlerin şehit haberi bizim bile yüreğimizi yakabiliyorsa, ailelerini düşünemiyorum bile...
Taciz ve ya tecavüz yoktu. Haram olana yan gözle bile bakmaya çekinirdik.
Darplar, gasplar yoktu. Saygılıydık...

Bu arada hangi zamandan bahsettiğimi bile bilmiyorum, o kadar geri de kalmış ki...
Şimdi ise o kadar "Barışsever" bir ülkeyiz ki, anlatamam...

17 Şubat 2016 Çarşamba

Huysuz kardeş

Geçenlerde ablamla "Engellerimle Barışma" seansı yaptık. 13 yıl engelli olmama rağmen, barışma işini bir türlü kıvıramadım.
Daha iyi olmak için egzersiz yaparken ve iyileşmek için dua ederken, bir yandan da hastalığımı kabul etmek iki yüzlülük gibi geliyordu bana...

Şimdi hala pek gönüllü olmasam da ardından gelen sorunları daha kolay atlatabilmek için kabul ettim.
Normalde zaten alından biriyimdir. Ablamın engellerimle yaptığı güya komik bir şakaya trip atmıştım. Ve maceramız başladı.

Bu hastalığın benim bir parçam olduğunu söyledi. Bunu bana daha önce söylemişti. Ama ben inatla red ediyordum.
Bu sefer de pes ettim.

- Ona engel demeyelim, hastalık diyelim. Yok, bu da güzel olmadı. O senin "Huysuz kardeşin" olsun.

Ve 2 (!) saatlik seansın sonunda çıkardığım sonuç:

- Abla, bu huysuzu kardeşlikten red edebilir miyim?

Bir tanesi başımda mevcut zaten:)

Bir kaç önce, kulak için gittiğim hastane de ne alaka bir sebeple psikoloğa gittim. Annem aracılığıyla sorduğu soruları yanıtladım. Hiç bu kadar cesur konuştuğumu hatırlamıyorum:)
"İnsanlardan korkuyor musun?" deyince, önce "Hayır" dedim. Sonra "Asıl onlar benden korksun!" diye bağırdım.

Eve gidince ise darmaduman bir haldeydim. Ablam bana, benim gibi hastalar için moralli olmanın ne kadar önemli olduğunu anlatmıştı bir ara. Ben de o zaman dramatik şarkılar dinleyip, moralimi çökertmeyi kestim. 300'lük şarkı listem, 30'lara düştü.
Şimdi ise 61'e çıkarmaya çalışıyorum:)

Her neyse, kendimi iyi olmaya programlamışken, psikologla unutmak istediğim şeyler hakkında konuşmak beni yıprattı.
Hayatımda ilk kez depresyona girdim.

Dün gece dayanamadım, içimi döktüm. Ve psikolag olmayı isteyen ablama da bir güzel ders verdim.
"Sakın psikolog olma! Bir gün karşına hasta biri çıkar, onu mahvedersin. Bir çuval inciri berbat etme!"

Bu 2 hikayeyi bir arada anlatmakta ki amacım, ablamın konuşmanın sonunda, nedenini anlayamadığım bir sebepten "Tamam, huysuz kardeşinin adı tekrar engel olsun." diye sözünü geri almasıydı.
Bu arada, yine karşı çıktım:)

13 Şubat 2016 Cumartesi

Hami'ye mektup

Sen dışarıdan gelmiş bir teknik direktör değilsin. Trabzonspor'un hem taraftarı, hem futbolcususun. Yani bu  takımın mayasını, içeride ki sorunlarını en iyi bilenlerden biri de sensin. Taraftarların isteğini az çok bilirsin.
Çoğu taraftar gibi onu ya da bunu oynatmanı söylemeyeceğim. Kötü sonuçlara rağmen, istifaya da davet etmiyorum seni. Yukarıda saydığım sebeplere göre davran diyeceğim. Bu laflarımın son kullanma tarihi geçmemişse, sen hala bizim evladımızsan ona göre davran.

Bir de, bu yazıyı okuma ihtimaline göre bir şey daha söyleyeceğim. Önce Oscar Cardozo sakatlandı, Muhammet Demir' de risk altında. Mehmet Ekici'nin de sakatlık süreci devam ediyor.
Yani demem o ki; Üşenmesende alt yapıda ki forvetimiz Muhammet Beşir'i kullansan ne olur?


10 Şubat 2016 Çarşamba

Bir gün...

Kötülüklerle çevrelenmiş bir dünya da yaşıyoruz. "İyilik" sıfatı altına sığınmış kötülükler bile... Bir zamanlar bizim içimiz de yaşayan, zorunlu olmadığımız halde ekmek-su verdiklerimiz şimdi bizi savaş açtı. Hala da yiyorlar, orası ayrı...
Her şeye rağmen iyiler var ya, gönlü güzel olanlar , dünya onlarla güzel.

Bu tür şeyleri sosyal medya da ve ya televizyon da görürdüm Düne kadar...  Bir kadın, sadece para isteyen dilenci çocuğa yiyecek-içecek verdi.
Dondurucu soğuğun bütün keyfini aldığı çarşı gezimde, sıcacık bir gülümseme geçti yüzümden...

Sonra, beni üzüntüden olduğum yere çivileyen bir şey gördüm. Flüt çalan bir dilenci çocuk...
Küçücük masum çocukların geleceğini mahvederek, donmuş elleriyle flüt çalarak dilenmeye zorlayanları var ya, onları kınamakla hiç uğraşmayacağım.
Yüce Allah onlara daha beterini verecek elbet...

3 Şubat 2016 Çarşamba

Prem Ratan Dhan Payo

Konuya girmeden önce, önemli bir duyuru yapmalıyım. Benim şu "İlk 5 film" listemi, müzik dünyası gibi "Top 20 film" yapmalıyım mesela. Yetmiyor çünkü. Hangi filmi hangi sıraya koyayım derken, aklım başımdan gidiyor.
Neden mi? Hint filmleriyle tanıştım da:)

Ve beni bu sektörle tanıştıranla, şimdi izlediğimi görünce gözlerini devirenin aynı kişi olması ilginç.
Alkışlarla, Gül Yardım:)

Şimdi, listemin en tepesine sağlam giriş yapan, benim kas yığınımın son filmi;
Prem Ratan Dhan Payo.

Tipik bir kraliyet meselesi, varisin öldürülneye çalışması gibi bilindik bir film derken, beni ekran başına mıhlamayı başardı.
Bir de şöyle diyeyim. İşitemiyorum ve film uzun sürünce başım ağrıyor diye şarkıları atlıyordum önceden. Ama bu filmin dans ve şarkılarından o kadar büyülendim ki, sonuna kadar olmasa da yarısını dinledim:)

Sıradan bir film değildi, çünkü sıradan bir oyuncu oynamıyordu.
Anladınız mı? :)



Tivibu Soslu Filmler 6

Faces In The Crowd, Wrecked, Other People's Children, The Mystery Of Henri Pick, The Vigil, Do Not Disturb, Little Buda