31 Mart 2016 Perşembe

Endişelere Son:)

Haksızlığa uğradığın halde neden susuyorsun, karşındakinin üstün olduğunu düşündüğün için mi? Hz. Ali'nin, "Haksızlığa karşı susan dilsiz şeytandır." sözüne rağmen...
Öyle sana sana iyi bir haber; Kimse kimseden üstün değildir.

Manevi olarak üstün olmadıktan sonra, maddesel üstünlüğün önemi yok ki.
Hala inanmakla güçlük çekiyorsan, yeryüzüne indirilen ilk ayeti "Oku!"

Her insanı bir kan pıhtısından yaratan Rabbim, kimseye ayrıcalık göstermedi. Yarattığı varlıklar içinde, en üstünü biziz.
Bu sözüm, şu yalan dünya aleminde kendini bir halt sananlara gelsin...

Bu arada, "Ayrıcalık göstermedi" derken, elbette bu yalnız bıraktığı anlamına gelmez. Mesela Peygamberimize iki melek gönderip, kalbinden siyah bir kan pıhtısı ( Mı? ) aldırmış. Hem de o zaman, İslam dünyasına girmemişti.
Demek istediğim merhameti sonsuz bir Rabbin korumasındayken, endişelenip yorulmaya hiç gerek yok bence.


26 Mart 2016 Cumartesi

Başım Dertte!

Sadece televizyonda gördüğün o şahısları, canlı izlemenin zevki bambaşka ya! Yalnız anlamadığım bir husus var, onca yolu maç izlemeye mi gittim yoksa holiganların kafasını izlemeye mi? Ben de ceza olarak birinin bayrağını yürüttüm:)
Şaka yaptım şaka. Aldım da, olay şöyle oldu.

Yer de çubuğundan çıkmış Trabzonspor bayrağı vardı. Sinirlendim. Uğruna maç boyunca gümbür gümbür tezahürat yapan holigan efendiler, el kadar bayrağı kollayamıyorlardı. Babamı dürttüm, bayrağı yerden alsın diye. Trabzonspor bu, yer de olur mu? Her neyse, 5 saniyem babama laf anlatmakla gitti. 
Çok da iyi anlatmışım yani. Yerde ki bayrağın yanından geçerek, holiganın tekinin bayrağını aldı:)

Ben de maç bitimine kadar, o bayrağı kullandım. Eğer burayı okuyorsa, zanlının ben olduğumu bilsin:)

Bir şey daha eklemek istiyorum. Songül ablam maça ilk defa geldi ve beni geçti namussuz:) Futbol maçına da annemi götürmüştüm. Koca kadın bana taş çıkartmıştı:)
Ben en iyisi, böyle yalnız kurt gibi takılmaya devam edeyim:)

25 Mart 2016 Cuma

Seni Özleyeceğim Sessizlik!

Gelin ahali, taze haberlerim var. İşitme maceramın 2. etabını konuşalım.
Tek kulaklıkla biraz daha deneme yapılacak sanıyordum. Ve yanıldığıma hiç bu kadar memnun olmadım:)

Hayal değil gerçek! Çift kulaklık takıyorum. Hem de ödünç değil, benim. Temelli benim. Garanti belgesi, tapusu, kökü falan hep bende!
İçimde ukde-mukde kalmadı artık. Daha iyi olursa, şifayla olacak. Her şey denendi, bitti.

Kendimden geçmem daha ilk denemelerde başladı. Sonrasını hatırlamıyorum:)

Merkezden çıktığımda ise, dünya daha renklenmiş durumdaydı. Gökyüzü daha mavi, yeryüzü daha gri:) Yolları demek istedim. Güneş daha parlak, gözlerimi ağrıtacak kadar... Aslında, bu gözlüklerimi takmayı unuttuğumdan olabilir:)
Millet deli olduğumu zaten bilmiyorsa, çoktan öğrenmiştir:)

Bir anı da yazayım. Ayakta bluzumu giyerken, kendimi dengelemiştim. Düşmeyecektim. Ama planım tutmadı. 2 saniye ortada salındıktan sonra, annem tuttu beni. Ve azarını yedirdi:)
Bluzun üstünden her zaman ki gibi kızgın ve korkmuş bir surat beklenirken, kahkahalarla gülen bir yüz çıktı:)
İşte duyabilmek insanı böyle şebeğe çeviriyor. Ne sinir kalıyor ne minir...

Finali nasıl mı yaptım? Başlığa bak;


19 Mart 2016 Cumartesi

Etrafımızda ki Güzellikler...

Yürümem bir iyi oldu, bir kötü. Özellikle faydalı olduğunu düşündüğüm egzersizleri, defalarca yaptım. Ama aynı kalmayı başaramadım. Çünkü engellerim kaslarımdan çok, sinirlerimle ilgiliydi.

Evde özgürce yürüyebildiğim için, yaralarım da hep evde meydana geliyordu. Bir kez ayağım burkuldu. Ocak ayının ortasında kar yağdı, sonra hasta oldum. Ve iyileştiğimde bu sefer de Songül ablam hastaydı. Soğuk hava da çıkarıp, hastalığını nüksetmek istemedim. İyileşince daha çok çıkabiliriz diye düşündüm. Riske atmak istemedim. Bknz: İçten pazarlıklı kardeş:)
Sonra ben yine hasta oldum. Şimdi ancak iyileştim. Bütün bunlar arka arkaya oldu.

Ve bir kez dışarı çıkmamla birlikte bütün sıkıntılarımı unuttum:) Şimdi keyfim yerinde.Bugün annemle bir iş sonrası, çarşı gezisi yaptık. Onu da koleksiyonuma kattım yani:)
Günler uzadı, havalarda ısındı. Akşama kadar dışarıda kalabilirim. Hem akşam gezmelerini de çok seviyorum:)

Duyabilmek ne güzel bir nimetmiş meğer... Az kalsın beni ağlatıyordu namussuz:) Hem de daha ilk denemede...  Bazı sesleri ilk defa duyabildim. Tabağın, kaşıkla buluşması gibi, basit şeyler... Ne tatlı bir melodisi varmış:) Ayakkabımla yeri dövüp durdum, sesini duyabildiğimden emin olmak için:) Denetleme amaçlı kaşığımla tabağa hafifçe vurup durdum. Sonunda annem yemek istediğimi sanıp koydu, o başka)Biraz da korktum aslında... Çok garip, ve güzel bir duyguydu...

İkinci kulaklığımla da yakında buluşacağım inşallah. Bakalım, nasıl olacak?

Küçük bir ders:
Siz, siz olun. Telefon açıp bir "Alo" demeyi becerebiliyorsanız eğer, giden paraları boş verip devam edin. Ya bir gün sağlığınız giderse... Sözün özü, benim gibi mesajlara sığınmanın alemi yok:)

12 Mart 2016 Cumartesi

Oh My Good!

İnşallah gideceğim yeni maçın heyecanını yaşarken, eski maçın anısını yazayım dedim. Galiba yazmayı unuttum, ya da yazdım da unuttum:)
Her neyse şimdi yazıyorum ya...

Bir ara babamla kaybolduk. Bir kadından yol tarifi aldık. Dakikalar sonra, devasa bir binanın önündeydik. Sert bir rüzgar vardı, biraz da yağmur...
Çok heyecanlıydım. Daha önce gittiğim futbol maçlarını düşündüm. Biletleri aldık, salona girdik. Derken...

Aman Tanrım didim! ( Hep bu sözü kullanmak istemişimdir. )
Çünkü orada küme küme erkekler, holiganlar falan yoktu. Onun yerine çekirdek-geniş aileler, arkadaş gurupları vardı. Vardı oğlu vardı...

Önce bir yere oturduk, sonra beğenmedik başka bir yere oturduk. Sonra orayı da beğenmedik, başka bir yere gittik. Çok ön ve ya arka olmasın derken, sonunda ortaladık.
İsabet bir yere oturmuşum doğrusu. Yanımda ve önümde aileler vardı. Birbirleri tanıdıkları belli. Sanki misafirliğe gelmiş gibi yüksek sesle konuşuyorlar, gülüyorlar. Böyle bir durumda rahatsız olurum, odadan kaçarım. Ama o zaman mutluydum. Zaten bir yere gidemezdim, o ayrı:)
Ailenin uşakları için simit aldılar, bana da ikram ettiler. Hayalet görmüş gibi bakınıyorum, farketmemek imkansız tabii.

Anlatması tarifsiz bir duyguydu benim için. Her şey çok güzeldi. Şimdi çok mutluyum, aynı ortama gireceğim için.
İşte ilk tecrübem böyle oldu. İnşallah bugün ilk maçta olduğu gibi ve son futbol maçında ki gibi yeneriz:)

Not: Kariyerimde başarısız bir maç yok. Geçen sezon seri yenilgilere rağmen futbol maçına gittim ve 9 gol attık. 10. da ofsayt olmuş. Bakalım şimdi nasıl olacak?

10 Mart 2016 Perşembe

Bir Fantastik Dizi

Aslında türü bu değil ama olağanüstü görme/duyma yetileri, telepatik sahneler, kurtulmak istenen kişiye sadece üflemeyle bile havalara uçurma olayları olduğu için, dizinin türü "Fantastik Komedi" olsa çok daha mantıklı olur bence.
Ufak tefek hatalar genelde her yapımda oluyor. Uzak-yakın çekimlerde ki alakasızlık, dövüş sahnelerinin saçmalığı... Bir şeye heves edip hataları görmezden gelmek normal.

Şimdi diziden 2 hatayı resimli yazacağım, daha iyi anlatabilmek için. Ama sakın bu kadar sanmayın. Daha fazlasını isteyen 287. bölümde ki dövüş sahnelerine bir göz atsın.
Ve kopsun:)

Iss Pyaar Ko Kya Naam Doon grurla sunar:)

Genelde zaten birbirlerine vurmazlar. Eli yanağının kıyısına gider, bir efekt seslendirilir. Bitti. Bu dizide ise, şevkat işini fena abartmışlar.
Khushi'nin eli yanağını bırak, yüzünün kıyısına bile gitmiyor. Sadece Syham saçlarını savuruyor. Böyle anlıyoruz vurulduğunu.

Işıkta bile vurmadığı bariz belli oluyor. Bir de gölgeden çekip, kendini neden rezil ediyorsun ey senarist?
İlgili kişileri Allah'a havale edip, diğer hataya geçiyorum

Burada Akash eşine sırıtıyor.

Uzak çekimde ise, enikonu gülüyor.


Son olarak diziyi eleştirdim diye, sevmediğimi sanmayın.  Seyirciyim ben hem şikayet ederim, hem de izlerim:)

7 Mart 2016 Pazartesi

Kod adı...

Sırada ki yazım "Sevgi zararlıdır" düşüncesine sahip sevgiyle büyütülen paşa gönüllülere, gurur yapıp sevdiğini söyleyemeyen biçarelere gelsin.
Bknz: Arnav Sing Raizada.

Romantik aşıkların sloganı vardır ya, "Senin için her şeyi yaparım, dünyaları yıkarım" vs vs derler. "Her şeyi yapamazlar tabii ki. Hem tek bir insanın çabası dünyayı değiştirebilir mi sanki?
Öyle bir değiştirir ki! Esas kişinin hayatlarına girmesiyle, kendi dünyalarını sil-baştan dekore ederler. E malum, onu baş köşeye koyacaklar:)

İşte sevgi bize bu cüretleri verir. Zorluklar karşısında dimdik durabilme gücünü gururla sunar:)

O değil de, yaşanmış bir şey var. O dönemler de onaylanılmayan bir şey olduğu için, çok destek çıkmamıştır. Ayrıca kendisi siyahtı. yine de beyazlardan nefret etmedi, çünkü onları SEVİYORDU. Yani bir avuç insanın desteğiyle, bir devrim açan şahıs:
Bknz: Martin Luther King.

Bu arada ırkçılık olmuşsa, affedin gitsin. Hangisinin kötü olduğunu, bir türlü kafamda tutamadım ki:)

Yorum 2

 Sadakatsiz 12. bölümü bitirip geldim, bölümün sonu müthiş. Aynı eylemin geçmiş ve gelecek görüntüleri ustaca kurgulanmış. Tabii ki eylem de...