30 Temmuz 2016 Cumartesi

Oyuncak Hikayesi 2-3

Bu bölüm de, komiklikten ziyade fedakarlık daha baskındı.
Oyuncak örgütünden biri bahçe satışına kurban gidince Woody onu kurtarır, ama kendini kurtaramaz,

Bizim Woody meğer, Red Kit'miş. Hem de Şerifmiş kareta:)  Bir kutuda yolunu gözleyen ekipte dahil.

Koleksiyon sahibi asıl parçayı bulamadığı için diğerlerini kutuya koymuştur, o yüzden tekrar gitmesini istemezler.
Aklını çekerler, ta ki arkadaşları kendisini kurtarmaya gelene kadar...

İnsan insana ne der: yabancı insanlarla konuşma... Peki oyuncak oyuncağa ne der:
'Yabancı oyuncaklarla konuşma:)

Barbie'nin geri dönüşü, dinozor Dex'in atari oyununda kendisi yerine Buzz'ı Zurg'la savaştırması ve gerçek hayatta aynen karşısına çıkması, Buzz'ın kendisinin bir sürü modelini bulması ve onlardan biriyle uğraşırken eskiden nasıl bir baş belası olduğunu anlaması, sahte Buzz'ın babasının Zurg çıkması, olaylar olaylar...

Ve geldik son filme...

2, film de Andy'nin eninde sonunda büyüyeceği ve artık onunla oynamayacağını söyleyerek kandırmışlardı.
3. film de korkulan başa geliyor. Andy üniversitesiteye hazırlanan bir gençtir artık.

Annesi çocukluk eşyalarından kurtulmak için bahar temizliği düzenler. Sıra ňb oyuncaklara geldiğinde, kararı sahibe bırakır.
Andy yanına sadece Woody'yi alır. Diğerleri, yallah tavan arasına...

Oyuncaklarını tavan arasına kaldırırken, kardeşinin gıcıklığına maruz kalır.
Annesi onları yerde bulunca çöp olduklarını zanneder ve aşağı götürülürler.

Kahraman Woody onları kurtarır, ama oyuncaklar yanlış anlarlar. Bağış kutusuna girip, anaokuluna yeni sahip kovalamaya giderler.
Onları okulun mevcut oyuncakları karşılar. Barbie'nin sevgilisi Ken'de dahil:)

Karşılama heyeti tarafından bir güzel kandırılan zavallı oyuncaklar kendileriyle güzel güzel oynayan uslu, masumane çocuklar hayal ederken...
Canavar ordusuyla karşılaşırlar.

Bu sefer de eski sahiplerini özlerler, ama iş işten geçmiştir bile...
'Son pişmanlık fayda etmez' deyiminin tescilli filmi:)

Karşılama alayının oyunu ortaya çıkınca, Buzz'ın ayarlarını değiştirirler. Kendini kötü adamlardan biri zanneder. Arkadaşlarının tutsak edildiği kutulara nöbetçi dikerler.

Arkadaşları yine de kurtulmayı başarır. Geri kazanılan hafıza değil, Barbie'nin oyunu sayesinde:)
Tuzağa düşen ise, bir adet Ken:)

Buzz'ın ayarlarını değiştirmek isterler, ama ilk başta tuttramazlar. Buzz'ın aşık ve dansçı bir İspanyol olur. Açık hedefse, Bessie;)
Sonra fabrika ayarlarına geri döner, ama bir yanı hep İspanyol olarak kalır;)

Ve yine çöp sahnesi... Karşılama heyeti onları, çöp konteynırı ile buluşturur. Ama lider açtığı kuyuya kendisi düşer. Hem de kendi adamı tarafından...

Daisy adında bir kızınn himayesindeyken. Çöl de unutulmuşlar. Oyuncaklarını çok özleyen küçüğümüz, en sevdiğinin kopyasını almış.
Bunu görünce, gerçek oyuncağın gururu kırılmış. Aynı kaderi paylaşmadıkları halde, arkadaşlarına yalan söylemiş ve kötü adam olup çıkmışlar,

İşte Woody onlara bu gerçeği anlattı ve bir tanesine 'Kandırılmış oyuncak psikolojisi' yaşattı. O da, yalancı arkadaşını tuttuğu gibi çöpe fırlattı
Ama Woody ve çetesi de düştü...

Bunun bir son oldugunu düşünüyorsunuz değil mi? Yanılmayin derim;) Her şey daha yeni başlıyor.
Buzz'ın İspanyol halleri, Woody'nin klozete peçete sermesi, konteynır da ki macerayı ve daha fazlasını izlemek istiyorsanız filme alayım sizi.

Bir de Andy'nin vedası...


25 Temmuz 2016 Pazartesi

Master's Sun

5 yıl önce kaza geçiren ve 3 yıl komada kalmış Gong Shil, hayaletleri görür. Hayaletler içine girmesin diye içki içmez, hatta uykuya bile dalamaz. Ve sadece Başkan'a dokununca kaybolurlar.

Başkan Küçükken kaçırılmış ve fidye niyetine annesinin kolyesini kaptırmıştır. Gong Shil'İn ölmüş kız arkadaşını görmesi sayesinde, kaybını bulabileceğini düşünür. Ve kızın lakabını"10 Milyonluk Radar" koyar.


Güya kızın karakterini tanıtacağım. Ama başkanı ağzımdan düşüremiyorum:)

Kore dizilerinin klişe karakteri; kendini beğenmiş, benmerkezci ve soğuk bir tiptir. "Benim gibi zengin bir adam, senin gibi aşağı tabakadan birine mi aşık oldu? Nayır, Nolamaz!" diye düşünür.


Kendisi son derece mükemmelken, Gong Shil gibi arıza  bir karakterin etkisine girmeyi kendine yediremez. Önce " Alt katta kal, gözüme gözükme" der, sonra "Yanımda kal ama gözüme gözükme" der, daha sonra işe "Gözüme gözükme" kısmını tamamen ortadan kaldırır:)


Gong Shil bir kazaya denk gelir. Olay mahalline gittiğinde, hayaletler hava da uçuştuğu için çok karkar. Ve nereden çıktığı belli olmayan Başkan reyiz, "Sığınağın geldi, saklan" diye kıza sarılır:)


Dizinin ünlü repliği "Defol" dan nasibine bolca düşer. Sonunda "Bana defol demeni sevmiyorum" diye atarlanır. Ve aralarında şöyle bir konuşma geçer;
- Gong Shil?
- Ne var?
- Defol!



Kang Woo, askerlik günlerinde ölümle iç içe yaşadığı için hayaletlerden feci halde korkar. Yine de Gong Shil'i avutmaktan geri kalmaz.
O zamanlar bilmiyordu, ama olsun:)

- Lise de bir arkadaşım vardı, kalemine bile isim takmıştı. Şimdi nerede biliyor musun?
- Tımarhanede mi?
- NASA'da çalışıyor. Uzay mekiği icat edeceğini söylemişti. etti de.

Ve Gong Shil, müthiş moral bulur. Elinde ki kahveye "Merhaba, merhaba kahve Sen çok koyusun." diye selam çakar:)
Hayaletlerden korkar, ama onlarla fotoğraf çekilmekten korkmaz:)


Zamanında madalyalı, sporcu lise arkadaşı tarafından düğünü mahvolmuş "Küçük Güneş" Gong Shil ve hayalet vakası tabii ki...
Eskiden de çekemezdi. Bu son olayı ve sersefil halini görünce, düşmanlığının dozunu iyice arttırdı.



Başkanın babasını, halasını, sekreterini ve sevgilisini daha önce izlemiştim. Topunu tanıyormuşum, gel bir sarılalım Başgaaan:)
Bakın, yine Başkan dedim. Çatlak çiftimizi de tanıtıp tüyeyim en iyisi.


23 Temmuz 2016 Cumartesi

Oyuncak Hikayesi

Benim geleneğimdir , her şeye itiraz ederim. Sonra o itirazla kalır, pişman olurum.
İşte, Oyuncak Hikayesi de bunlardan bir tanesi.

Ablam bir ara, çocuk edebiyatına kafayı takmıştı. Onun yüzünden, saçma sapan (!) çocuk kitapları kitaplar okuyup durdum. Hatta bilgisayarın bozukluğuna rağmen, film bile indirdi.
Ve yeni çocuk filmi, pardon kukla filmi izleyeceğimizi duyunca ön yargıyla yaklaştım.

Sonunda, ne oldu biliyor musunuz? Bir avuç kukla yüzünden feleğimi şaşırdım:) O kadar güldüm ki... Komşuların selameti için, iyi ki gece izlememişim.


İlk filmde, kovboy Woody'nin oyuncak örgütüne önderlik etmesini izliyoruz. Bir de dinozor Dex'in aniden çıkıp kükreyerek "Korktun mu, doğru söyle" sorması ve Woody'nin hiç bir şey olmamış gibi tek kaşını kaldırarak "Ne yapıyorsun Dex?" demesini:)

Evin annesi üstüne basınca, "Arkamız da adam bırakmayız" repliği tekrar karşımıza çıkıyor. Hem de kurşun asker tarafından:)
Asker her yer de askerdir:)

Oyuncakların sahibi Andy'ye doğum gününde Buzz Işık Yılı gelir. Kısa süre de diğer oyuncakların gözdesi olur. İtiraf etmese de Woody kıskanır ve Buzz'ın bir yere sıkışıp kaybolması için uğraşır.
Ama işler ters gider ve "Katil" damgası yer.


Buzz çimenlerin üstüne düşer, kendini kurtarmayı başarır. Diğer oyuncaklar kontrol ettiğinde onu bulamaz ve Woody'yi katil sanmaya devam ederler. Woody'de sahibiyle birlikte pizza yemeye gider.
Ve macera başlar.

Buzz'ı sağ salim yakalayan Woody, onu eve götürmek ister. Ama kurtarma işlemini yaparken, araba gitmiştir bile...
Buzz Uzay Polisi değil de, oyuncak olduğuna bir türlü ikna olmaz. Woody reyiz, sıradan bir pizzacı olan "Pizza Gezegen"inden eve dönebileceğini söyleyerek onu kandırır.

Buzz'ın kendisinin altı üstü bir oyuncak olduğunu anlayıp dumura uğraması ve oyuncakları kesip biçmeyi seven Sid'e güzel bir ders verilmesiyle film biter.



20 Temmuz 2016 Çarşamba

Kocan Kadar Konuş

Tivibu'da "Engelsiz Filmler" kategorisinde umutsuzca dolaşırken, izlemeyi çok istediğim bir filme denk geldim.
"Umutsuzca", çünkü güncellenmesi çok zaman alıyor.

Ama Türk sineması akıcı ve özgün filmler yapmakta pek iyi değil. "Bu saatte bitiremem zaten, kalitesine bakayım çekilecek miyim?"diye, sabah namazını beklerken açtım.
Bu arada ,film de kitap uyarlaması.

Öyle bir çekildim ki. Ailemin ısrarı üzerine kapatıp, namazdan sonra tekrar açacak kadar...Daha ilk dakikasıyla, gülme tufanı yaşamaya tutuldum:)

Kızın eski zamanlarla ilgili rüya görüp durmasına, sevdiği yazarın hayaletiyle hoş-beş etmesine, laf sokup durmasına bayıldım!
Kızda ki şansa bak ki, Adile Naşit'i bile gördü:)

Laf sokmalarından bir örnek; televizyonda Yunun Tanrısı Zeus'un dünyayı kadınlar-erkekler diye ikiye böldüğünü söylüyor. Ve bu kızın ettiği lafa bak; Geri zekalı Zeus...


Aşk acısına iyi gelsin diye, kardeşleriyle birlikte anneannesi tarafından meyhaneye yollanır. Acılı şarkılar çaldıkça bunalımlara sürüklenir ve "Çok iyi geldi ya, bileklerimi keseceğim şimdi." der:)

Ertesi gün Pınar ablamla tekrar izledim. Yarısında Songül ablam da katıldı ve ben ona filmin başını da izlemesini söylediğimde sorunsuz kabul etti. Hatta daha film bitmeden, "Aç da izleyeyim" dedi:)
Onunla birlikte ben de izlersem,3 gün bile dolmadan 3. izleyişim olacak:)


Filmin konusuna gelince, klişeler burada da devam etmiş. Liseli aşıkların büyük buluşması...
Efsun, Sinan versiyon:)

Sinan'ın lise döneminde bile, sakallı-bıyıklı olması çok ilginçti. Daha da ilginç olan, muhtemelen genetiğe ters düşmesi. Lise de, o kadar tüy çıkar mı ya?
Bir de, Efsun'u ne güzel küçültmüşsünüz. Biraz da Sinan'ı kırpsaydınız ya?


Songül ablam da, evlilikle inatlaştıktan sonra hemen dönüş yapmasına takılmış.
Orası anlaşılır; hayatında biri yokken atıp tutması kolaydı. Eskiden beri tanıdığı, onun deyimiyle "Kolun kopsa kolumu verecek kadar  çok seviyordum seni" tarzı biri girdi ve kolayca saf değiştirdi.

Ailesinin denetiminde hareket ettiği için kavga ettiler. Sonunda ailesinden sıyrılıp, kendisi olarak gitti ve işi bitirdi:)


Not; Bundan sonrası ileri tarihte yazıldı. Evde ki canavar ordusundan fırsat bulup, bloga yazma şerefine nail olamadım henüz.

Pınar ablam, ertesi gün yine açtı. Songül ablamı da örgütledim, filmin başını izleyebildi.Gelsin 3'ler:)
Sonunu getiremedik, o ayrı.

Tivibu'da parali olduğu ıçin,  2. sini internetteñ izledı.
2, si bitince, gecenin bir yarısında, 1 tekràr izledı:)

Bana gelince; altyazı olmadığı için izleyemedim.
Kitabini okumayı çok istiyordum, ama çıkamıyordum ki...

Bir gün mezarlık dönüşü başım çok ağrıdı, gün içinde uyudum. Kalktığımda ise başım hala geçmemişti, hem de namazı kaçırmıştım. Moralim bozuldu tabi.. Ama güzel şeyler, günün en karanlık zamanın da bile parlak oluyor.

Kitabı alamadığım için üzüldüğümü bilen ablam, e-kitabını bulup Kindle'sına yüklemiş. Ne kadar sevindiğimi tahmin edebilir misiniz?
Teşekkürler abla...

Başlamak için yemeği bile beklemedim. Sandalye koyacak yer yoktu, ama aldıran da yoktu:) Ayakta dakikalarca okudum. Hatta hiç kaptırmadım desem yeridir. Yani Kindle ablamın ve okumak istediği kitaplar var.
Ama her güzel şeyin bedeli de var:)

Ezgi Mola güzelliğiyle, iyi günler diliyorum:)


Bu yazıyı okuyanlar,  Tivibu'yu arayıp istek yapabilirler mi?

Yorum 2

 Sadakatsiz 12. bölümü bitirip geldim, bölümün sonu müthiş. Aynı eylemin geçmiş ve gelecek görüntüleri ustaca kurgulanmış. Tabii ki eylem de...