29 Ocak 2017 Pazar

The Legend of the Blue Sea

Varan 1; Her gelene kapıyı açma. Varan 2; Herkesin pesine takılıp gitme. Varan 3; her isteyene cep numaranı verme. …
Aşkın kuralı da budur:)

Küçük kızdan büyük tavsiyeler,.. Fakirliğe de başka bir gözle bakabiliriz. Orada ki yüzü kirli, evsiz kadının diğerlerini parmakla gösterip 'Bankanın dilencileri onlar' deyip, fakirliğini 'En azından borcum yok' deyip kasılması güzel olmuş;) Ne diyeyim başka, bu dizi kamu spotu olmalı;)
Bütün bu öğütler sonrası, kızımız da bayağı bir akıllandı;)

"Yeme yavrum, başka bir şey ye!"

Esas oğlan Kızı gözünün önünden ayırmaz; bir ara evden kovmuştu, o zaman da son moda telefon alıp GSPden an be an takip etti. Broşür satarak para kazanmaya çalıştığında başkaları aracılığıyla mallarının yarısını aldı, yiyecek- giyecek verdi. Ve bütün bunlara karsın, 'Sevmiyorum, sevmiyorum' diye inat etmeyi sürdürdü;) 
Yoldan gecen kadın bile anladı be;)

Cidden ilk ask... Dizi de reankarne Olayları olduğu için, iki seferde de aynı kıza asık oldu. 
Yanlış anlamayalım ha, sevmiyor;) Hatta 2 kez hafızası silindi, sonra yine âşık oldu. Yani 4 kez:)
Ve yine kızımızdan bir replik, 'Bırakabilirdin, ellerimden tuttun kaç kez'

Esas kız denizkızı olduğu için, karaya çıkar çıkmaz bilgisi sıfırlanır, O yüzden ya, yukarıda ki gibi abidik gubidik sahneler var:)
Yani dramla birlikte bol bol komedi var. Mesela; kızın gözyaşları inciye dönüşüyor, para biriktirmek için gözlerine poşet tutup "Master's Sun" dizisinin en açıklı bölümünü izliyorlar:) 



Aynı adamla dertleşiyor, hayallerini ve üzüntülerini anlatıyor ona... Duygusal bir konuşma yani. Ama kız ağlamaya başlayınca, adam gülümseyerek "Poşet" diyor.
Hop, bütün hüzün çöpe:)

26 Ocak 2017 Perşembe

Veda...

Nice tarihler yazıldı, nice efsaneler yetişti orada... Hiç sayamam kusura bakmayın; hepsini bilmiyorum zaten;)
Şimdi bir fotoğraf koyarım, diğerlerine haksızlık olur. En iyisi kendiniz görün:)

Bir elin parmaklarını geçmeyecek ( hatta yetişmeyecek) azınlıkta maça gittim, hepsinde de ayağım uğurlu geldi. İlk gittiğim maç Ankaragücü’yleydi sanırım, ben de mal gibi onların golüne tezahürat yapmıştım;) Ön sırada bile değildim, korkuluğa yaslanıp ayakta duruyordum.. Ama gözlük takma alışkanlığım yoktu o zaman. Sonradan öğrendiğime göre, 2-1 yenmişiz;)
En kötü sezonumuzda dahi 10 gol attık, biri ofsayttı o başka...

Avni Aker evimizden 5 dakika ötede, balkonumuzdan gorunuyor. Gidemedigim zamanlar Stadın ışıklarıyla avunurdum. Sifresiz kanal da degilse televizyondan izlerdim ve hem ışığın altında hem televizyonda aynı adamları olduğunu bilmek çok garip gelirdi. Gözümün önünde ki bır şeyi kaçırıyormuş gibi hissediyordum ve gerçekten öyleydi.
Televizyona çıkmak o kadar kolay miydi yahu? :)


Maçın olduğu ve giremediğim bir gün, Uzun Sokağa gitmiştim. Forma giymiş grupları görünce psikolojim alt üst oluyordu resmen.... Gerçekten o tarafa bakamıyordum. Bazıları da Trabzonspor yerine, Türkiye forması giymişti. İste o zaman çok gurur duymuştum.
Ve o kadar üzülmüştüm ki, ablama aldığımız çiğköfteyi mideye indirmiştim;)

Bugün o kahraman stadımın ışıkları son kez yandı. Golümüzü de suskun golcümüz Dame N'doye çaktı;) Daha öncesinde her mevkiden futbolcular atıyordu da, asıl forvetiniz bir türlü atamıyordu.
Demem o ki, Güzel bir tesadüf oldu;)

Elveda Avni Aker... Bize olmasa da gençlere ışık tutmayı bırakma...
Mac olmayacağı için aksam ışıklar yanmaz, ama dolmuşla yanından geçerken ablama 'Bak Avni Aker' deyip deli gibi sırıtmaya devam edeceğim;)


Yıkılırsan bozuşuruz ha...

24 Ocak 2017 Salı

Ankara'nın Bağları Büklüm Büklüm Yolları:)

Şarkılara, türkülere bile konu olan meşhur 'Yollar’ın bir kitabı kalmamıştı, o da oldu. İsmail Köylü‘den; Ankara’nın Oynak Kaldırım Tasları'

Kitapta pek edebiyat yapılmamış, anlatılmak istenen için zorlama konu yaratılmış gibi. Aynen söyle; bir dalancılık oluyor ve kurban çocuklarına ders verirken ' Size bunları öğretmeme sebep verdiği için ona hiç kızmıyorum.' Tamam, kızma da vaat ettiğin gibi dolandırıcıyı yakala da kahraman olduğun belli olsun.
Bir de, 'Onun da aynı şeyi düşündüğüne kalıbını başardı.' deniyor. Yasını basını almış adamlar için, gençlik ağzı kullanmasak?

Yazarın ilk kitabıysa hiç şaşırmam, acemi olduğunu çok fazla belli etmiş. Edebiyat bilgisi az, noktalama işaretleri de yok gibi... Mesela; adam nasıl bağırmışsa, yazar tam 3 ünlem koyma ihtiyacı duymuş;)

1. Bölümde polis olayı var; Bas karakterin eniştesini kayıp bir ajana benzetiyorlar. Ajanın adı; Peter Bilmem Ne... Eniştenin de psikolojik sorunları var. Komiser ve polis memuru, 'Adın Peter mı?' diye soruyorlar. Eniştenin aklına da, ne alaka bir sebeple Heidi'nin Peter'i geliyor;) 
Sorunlu olsa da, öyle kritik bir nokta da havadan isim atılır mı ey yazar?

Almanya'dan Türkiye'ye geliyorlar ve hırsızlık olayının kurbanları olunca hemen gerisin geri donuyorlar. Bu adam Türk değil mi, yanında ki akrabalarından başka kimse yok mu? O kısım da bir tuhaf...
Ve belediye başkanları da kitapta ki gibi, argo ve bol ünlemin konuşuyorlarsa yazıklar olsun diyorum. Onları o koltuğa kim oturttu?

Konu güzel aslında; eğitim sistemi; yarım bırakılan isler gibi herkesin dert yandığı sorunlar... Ama iyi kurgulanmamış.
Edebiyat asiyi olarak normalde okumazdım. Dediğim gibi, ortak konular yazıyor. Dünya’yı pek tanımayan biri olarak, benim de nasibimi aldığım sorunlar...



17 Ocak 2017 Salı

Özel Bir İnsan

Gökhan Özen'den bahsediyorum tabii ki;)
İşitme engelliyim ve bana müzik yetiren kulaklık anasından doğmadı sanıyordum. Bir kaç haftaya kadar... Bazen fellik fellik aradığımız cevap, önümüzde; gözümüzün içine bakarak fark edilmeyi bekler. 
Dışarıdan bakınca kıytırık görünen, içeriden bakınca süper kaliteli olan kulaklık bastan beri elimizde dolanıyormuş meğer)
Öteden beri sevdiğim şarkıları indirmek kesmedi, yeni şarkıları da keşfetmek istedim. Ve yeni nesil şarkılar beni öyle bunalttı ki, listemde denk geldikçe Gökhan Özen dinleyerek dinlendiğimi söylesem hiç abartmam;)
Bu arada yeni mecazlara devam edeceğim. Yorulursam, dinlenmek için ne yapacağımı biliyorsunuz;)


13 Ocak 2017 Cuma

"Dangal"ak:)

"Yanlış anlama. Geeta'nın da, Babita'nın da kalbim de yeri ayrı. Ama şu hayalim var ya, onu sadece bir erkek gerçekleştirebilir."
Dermişim... :)


Hayali öyle büyükmüş ki, icabında kızlarını saat 5'de köy meydanında koşturur, cinsiyet ayrımcılığından en nasibini almış ülkelerden biri  Hindistan' da çeşitli aşağılamalara katlanır, kızlar saç bahanesiyle babalarını dize getirdiğini zannederken babaları saçlarını keserek sorunu kökten halleder, en sonunda hayalini gerçekleştirir.  

Kızlar, kendilerine hakaret eden oğlanlarla kavgaya tutuşuyorlar. Babaları yumuşak kalpli, ama sert görünümlü bir adam, Kızlar da babalarının hışmından korkarak, kedi yavrusu gibi beklerken; babaları "Nasıl yaptığınızı gösterin." deyince şaşırıyorlar tabii. Ve 2 saldırganın yerini alacak zavallı için kuzenleri Omkar'ı seçiyorlar:) Kızlar yetmiyor, bir de onlara güreş öğreten babanın darbelerini hep Omkar çekiyor. Bir de baba ulusal şampiyon, yani darbeleri serttir. Zavallı Omkar seni:)


Gelelim olayın komik kısmına; Çocukların kavgalarına tepkisiz kalan baba, öfkeden delirmiş annenin cimciğiyle olaya karışma nezaketinde bulunuyor. Daha doğrusu, karısından alıntı yapıyor. E gönül istemeyince, anca buna yetiyor:)


Spor temalı filmler de sonu başından belli olur, yani esas kızımızın kazandığını söylesem; kimse beni spoi vermekle suçlayamaz. 
Bazıları sonucu bildiğinden filmi çok ciddiye almaz, bazıları da anı yaşayarak çığlık çığlığa izler. Benim gibi:)

Maçın bitimine yakın, herkes Geet'in puan almasını beklerken rakibi aldı. 4 puan geriye düştü ve son saniyeler de babasının ona öğrettiği 5'lik hareketi yapmaya çalıştı. 

Bu arada uygulamalı gösterememişti, çünkü kızlarla güreşmek için mecburi "pehlivan" olan Omkar tam o an da kayışı koparmıştı:)


Her neyse, Geet 5'lik hareketi yaptığından sayı olduğundan emin olamadım. Çünkü rakibi yüzükoyun değil, sırtının üzerine düşmüştü. Benimle aynı düşüncelere sahip sevinmeyen bir salon dolusu seyirciler ve filmin başarıya noktalanacağını bildiğim için çelişkiye düştüm. Ta ki... Hakem eliyle "5" yapana kadar!

Bütün bunlar olurken, baba maalesef salonda değildi. Kızının 1. maç sonu basın toplantısında "Bütün övgü babamın" dediği için, koçu onu bir odaya kilitledi. Böyle bir şey olabileceğini tahmin edemedin mi, salak kız?!

Bir önce ki maçta, rakibi onu havaya kaldırdı. Sayı yapacağından çok eminiz, ama Geet inat edip ayaklarının üzerine düştü. Sonu bilindik olsa da, heyecan dolu film... Anı yaşayın anı:)

Heyecandan bahsetmişken, film de bir bukalemun var:) Hiç yoktan kas manyağı oldu, hem de sadece bir klip için...


7 Ocak 2017 Cumartesi

Signal

Hayır, diş macunu olan değil. Dizi olanı:)
Şöyle bir şey; senaryo o kadar ustaca ve güzel yazılıyor ki, 'Bundan sonra ne gibi bir güzel sahne olur, ne kaldı geriye?' diye düşünüyorsun. Ama seni hep yanıltıyorlar;) Şimdi bir replik paylaşacağım, dizinin verdiği mesajlar için de en önemsiz olanı... Siz de bu arada, 'Daha güzel ne olabilir' diye düşünün bakalım;)


Dedektif Lee Jae Han, içten içe çaylağı seviyordur. İtiraf etmemesinin nedeni; sevdiği kadın çalıştığı bir dava da cinayete kurban gidince, başka birini sevmesinin suçlu hissettirmesi... Yani öyle tahmin ediyorum, çünkü orada ki adamında dediği gibi 'Dağ gibi adam ama tam bir romantik'


Her neyse, sevdiği kadın grip olduğu halde servisine koşturulmasına kızar. Sırf yüksek bir yerden bir adam geldiği ve Cha Soo Hyun'da tek kadın çalışan olduğu için. Ona 'Gözlerini kocaman açıp güzel görünürsen hep seni kullanırlar' der. 
Yürü be dedektif Lee! Hatta engellemekle kalmaz, onun yerini de alır.


Hani yapmayacaktık? :) 

"Aşk bazen..." diye başlayan karikatürleri biliyorsunuz. Bir de versiyona bakın.


Aşk bazen, serserileri yığınının arasından sevdiği kadına yiyecek kaçırmaktır:)
10'dan fazla kadını öldürmüş bir çocuk var, sevdiği kadını bile öldürmüş. Mutluluk ve sevgi gibi kavramları öğrenmediği için sevdiğini bile anlamadı. Öldürmek bir dürtü halini aldığı için, yüzüne bile bakamadan öldürdü. Bir de arkasında sarılarak ağladı garibim...
Küçükken depresyon da ve akıl sağlığı olmayan bir anneyle büyümüş, suiistimal edilmiş, en sonunda ona benzemiş. Tıpkı annesinin kedisini boğması gibi, 'Rahat ettirmeyi' öldürmek olduğunu farz etmiş. Depresyonda olan kadınları seçip, onlara iyilik yaptığını bile sanmış. 
Nefreti yüzüne vursun, adam kötü şeyler düşünüyor. Akıl sağlığı bozuk olabilir, zaten başka türlü olsa öldürmeyi tercih etmezdi. Ama o sahneleri resmen acındırmak için yapmışsınız. Katil her üzüldüğünde ve ya nöbet geçirdiğinde biz de üzülüyoruz be...


Gerçek davalardan oluşan bir dizi ve Kore sistemi bizden hiç aşağı değilmiş. Bunu da öğrenmiş olduk.

6 Ocak 2017 Cuma

Benjamin Button'ın Tuhaf Hikayesi

Yaşlı doğan ve ölmesi beklenen çirkin ördek yavrusunun, güzel bir kuğuya dönüş hikâyesi... Güzel diyeyim, siz anlayın. Brad Pitt'e döndü be adam;) Filmin en sevdiğim yönlerinden biri; sadece drama odaklanmadan, mizaha da yer vermeleri... E izahı olmayan şeyin mizahi olur;)

- Ya ben çok fazla içiyorum, ya sen gittikçe gençleşiyorsun.
- Kaptan, çok fazla içiyorsun.

Kendisini tam 7 kere şimşek çarptığını iddia eden amcaya çok güldüm. Bunadığı için, 1 dakika bile geçmeden ne söylediğini unutuyordu. Ve hikâyesini filmin sonunda anca bitirebildi. Ona ayrı bir film yazsalarmış da, rahat rahat anlatsaymış;)

Yazıma kanıp, komedi filmi olduğunu sanmayın. Gençleşmek çoğunun hayali olsa da, hastalık olunca zor olabiliyor. Sevdiklerin senden önce ölüyor, sevdiğin kadınla birlikte olamıyorsun. Hele çocuğun olunca gitmek daha acı verici oluyor.


Tivibu Soslu Filmler 6

Faces In The Crowd, Wrecked, Other People's Children, The Mystery Of Henri Pick, The Vigil, Do Not Disturb, Little Buda