22 Haziran 2015 Pazartesi

... Senden Ayrılmayacağım!

Samsun'da buradakine benzer bir yol gördüğümde "Eve mi gidiyoruz?" diye sevindiğim memleketimden nasıl ayrılırım? Ne biçim bir kitap yazdın sen Hilmi Köksal Alişanoğlu? "Oy Trabzon Trabzon Senden ayrılacağım"mış. Ben bu memleket için bir kova gözyaşını boşuna mı döktüm?

Şaka yapıyorum tabii. Memleketimizi anlatıyor sonuçta tabii seveceğiz.
Tamam tamam, bir şaka daha yaptım. Küsme gel.

Öyle akıcı yazmışsın ki, sahneleri gözümüzde çok kolay canlandırabiliyoruz.
Film gibi...

Bir yanda muhacir Demir, bir yanda "memleketim" dediği Trabzon topraklarından ancak mübadeleyle ayrılan Rum Vasili.
Bir de onların" Sen olürsen ben yaşarım mı sanırsın? " dedikleri dostlukları...

Bu roman da dostluk var, sadakat var, aşk var.
Hem de en sahici türleri...

Yazar girişte diyor ki "Dünyanın belki en güler yüzlü, en komik, en şakacı, en hoşgörülü insanlarının yaşadığı bir coğrafyada dünyaya geldim. Bu bölge halkı başından geçenleri -sıkıntı ve acı dolu olsa bile- bazen abartarak çoğunlukla kendisiyle dalga geçerek öylesine gülünç bir hale getirerek anlatır ki, zamanla gülünç şeyler hep onları çağrıştırır oldu."

"Kendiyle dalga geçmek" demişken, savaşta bacağını kaybeden gencin bahanesini dinleyin.
- Süleyman oğlum, sen misin? Ne oldu bacağına?
- Biraz kısalttık onu.
- Zararı yok. Zaten uzun bacak yakışmıyordu sana.
Kaç kişi en derin acısından "Yarım adam kaldım" diye söz eder ki?

Film demişken, çekilseydi ilk beşime girerdi:)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Karar Anı

Konumuz: Zuhal Sadakatsiz'e devam etmeli mi? Hep söylerim, (Ama hiç yazmadım) klişeleri klişe yapan eylem değil anlatım tarzıdır. Yani s...