29 Temmuz 2015 Çarşamba

Laz Aklı

Dün gece bir kitap "Asiye" diye bir kitap okudum.
Aslında çocuk kitabı, (İçimdeki çocuğa armağan olsun) ama en sevdiğim yazarlardan birine ait.

Kitabın ortalarına geldiğimde ne oldu bilmiyorum, ama galiba kalbim durdu. Yürüme engelime aldırmadan koşmaya çalıştım, ablama göstermek için...
O sayfada ne vardı biliyor musunuz? Anlı şanlı bir Trabzonspor amblemi!

Üstelik hepsi bu da değil. Yazar Karadeniz'liymiş. Tahminimce Trabzon. Çünkü karakter Sürmeneli'ydi.
Sevgimin katbekat arttığını itiraf etmeliyim:)

Sayın Halenur Gürbüz, en ıslak öpücüklerimle, bonus sevgi puanlarını da yolluyorum:)






"Dedikodu dedikodu kuru iftira..."

Duyamadığım için mutlu olduğum tek şeydir dedikodu. Aynı zamanda anlayamadığım...
Dedikodu yapıyorsun, tatmin oluyorsun. Peki ya sonra? Sonra yine yapmayacak mısın? Tekrardan alınarak sürecek gidecek... Ama bir düşünsene, sonra ne oluyor?
Benden duymuş olmayın da, defter kabarıyor be abi.

Dedikodu günah olmazdı belki, Rabbiyle kulu arasına girmesek... Yargılayacaksa Allah yapacak. Böyle yaparak Allah'a ortak koşmuş olmuyor muyuz sizce de?
Birini fiziksel görünüşü için yargılarken şunu hatırla; o alaya aldığın, ayıpladığın şeyi Allah yarattı. Allah'ın eseri, Allah'ın nimeti... Yine de devam edin bakalım, aynısından bizi de verilen o nimetler olmadan yaşayabilirmişiz gibi...

Her insan aynı değil sonuçta. Bir şeyi günah olduğunu bildiği halde yapıyor ve vazgeçemiyor olabilir. Bilirsiniz bir şey ne kadar günahsa, nedense bizim için de o kadar çekici oluyor.
Ve ya sen onu ayıplarken, o da senin için aynısını yapıyor olabilir. Sonra birbirinize günahlarınızı hediye edersiniz. Sevindirici tek taraf ise, herhangi bir artış olmamasıdır. Ama yeterince çabalarsanız o da olabilir.
Unutmayın, bir yarış bu! Hadi bakalım, kim daha çok günah yapacak?

Seminerimi büyük usta Mine Sota' nın harika özetiyle sonlandırıyorum.
"Hadi dedikodu yapmıyorum diyenler parmak kaldırsın. N'oldu, parmağınız mı yok?"


Twice Born