22 Nisan 2024 Pazartesi

Tivibu Soslu Filmler 6

Faces In The Crowd,
Wrecked,
Other People's Children,
The Mystery Of Henri Pick,
The Vigil,
Do Not Disturb,
Little Buda

16 Nisan 2024 Salı

Yorum 2

 Sadakatsiz 12. bölümü bitirip geldim, bölümün sonu müthiş. Aynı eylemin geçmiş ve gelecek görüntüleri ustaca kurgulanmış. Tabii ki eylem değil, yönetmen açısından harika çekilmiş.

Ne olduğunu yazsam bu saatten sonra pek spoiler olmak, özellikle yayınlandığı zaman deli gibi izlenmesiyle; zaten herkes tahmin ediyordur.

Dizinin adı Sadakatsiz der susarım:)

12 Nisan 2024 Cuma

Yorum 1

Sadakatsiz dizisini izlemeden önce Güldür Güldür'de skecini izlemiştim. Volkan'ın lokmaları küdürdete kütürdete yemesini dizinin soğukkanlı yapısına gönderme sanıyordum ama 10. bölüm itibariyla yaşandı:)

Mahir İpek; dişleme sesini taklit mi etti, efekt mi verdiler emin değilim çünkü sonuçta bu eylem dişlerin sağlığıyla ilgili... 

28 Mart 2024 Perşembe

Tivibu Soslu Filmler 5

The Green Hornet (Süper kahraman parodisi)
The Daughter
İnsidious Chapter 2 
Penguin Bloom
Vertical Limit
Acid

17 Mart 2024 Pazar

Gerçek-Kurgu Hikaye 3

Lilia Thorine, endişeli gözlerle telefonunun ekranına bakıyordu; ev arkadaşı 00.19’ dan başlayarak 3 tane mesaj çekmişti. Endişelenmesine sebep olacak mesajlar...

Arkadaşı ofis partisindeydi ve Lilia, son derece emindi ki; gönülsüzce oradaydı. Çoğu mesai dönüşü, bazen ise ortada hiç bir sebep yokken patronundan yakınışını dinliyordu zira... Üniversite öğrencisiydi ve durumu olmayan ailesine finansal olarak yük olmak istemediği için çalışıyordu

Polisi mi arasa? Vazgeçer gibi oldu sonra, iddiasını nasıl kanıtlayabilirdi ki? Arkadaşının da başı derde girerdi... Lillia, bir süre kendini ev işleriyle oyalamaya çalıştı. Ama yok, iç huzursuzluğu fırsat vermiyordu. Odasına kapanıp her olasılığı gözden geçirmeye karar verdi. 

Kaderine sitem ederek başladı düşünme faslına, evini yurdunu bırakıp geldiği yabancı bir ülkede polisle herhangi bir işi olmasını istemezdi  ama bu şartlarda başka ne yapılırdı? Kayıp ilanı verecekse elinde kanıt olması gerekirdi. Telefonunda 3 tane mesaj vardı ve bunları delil olarak yeterli olur muydu acaba?  

Bir kaç saniye daha bilinmezlikte debelendikten sonra kararlılıkla eli telefonuna gitti. Denese ne kaybederdi ? Karar vermenin rahatlığıyla gülümsedi. 

Tam aramak göndermek üzereydi ki,  son düşüncesi onu duraklattı. Yine başladı düşünme faslı... 

Ortalığı telaşe vermeden önce emin olması gerekirdi, tuhaf mesajlar aldığı için polisi aramak istemiyordu. Sohbet uygulamasının arama butonuna dokundu, arkadaşının erkek arkadaşını aradı. Karşı tarafın açmasını beklediği sonsuz süre, içinde beklenen ses geldi nihayet. 

- Merhaba Lilia, nasılsın? 

- Bos ver nasıl olduğumu! Sevgilin seni aradı mı, onu söyle? 

- Ben aradım, açmadı. 

- Ben haber aldım. 

- Haber aldım? Yanında değil mi?

 - Daha dönmedi. Buraya gelir misin?   

- Neden? 

Lilia, arkadaşından öğrendiği sözü mırıldandı; "Hay senin.." fakat gerisini hatırlamadı. 

 - Gel, burada anlatırım. Acele et. 

 15 dakika sonra; misafir gelmiş, ikna edilmiş, yola çıkılmıştı. Arkadaşının çalıştığı Yelken Plaza'nın önüne gelince Lilia, yine telefonunu çıkardı, "Alo?" diye bağırdı arkadaşı. 

- Binanın girişindeyim, aşağı gelebilir misin?. 

 "Müzikten seni duyamıyorum!" Arka planda ki gürültünün azalmasından daha sessiz bir yere gittiği belliydi, "Aşağıda mısın?"

 - Evet,  gel de eve gidelim. 

 - Şu an gelmem mümkün görünmüyor. 

 - Biz geliyoruz o zaman. 

 - Biz? 

 -Gelince görürsün. Asansöre bindik şu an. kaçıncı kattasın?"

- 20. 

Telefonu kapatmadan 20. katı tuşladı. Kata çıkınca nereye gideceğini bilmiyordu ama gürültüleri takip ederek partiyi buldu. Kapıyı açtı ve kimden geldiği belli olmayan ses, "O! Misafirimiz var! diye bağırdı.

 - Ben (Arkadaşını gösterdi) onun ev arkadaşıyım, Gelmeyince merak ettik, (Yanındakini gösterdi) gidip alalım dedik. 

 - Anladım ama sizi bırakamayız, parti daha yeni başlıyor! 

 -Anladım ama gitsek daha iyi -

 - İzin vermezsem ne olacak? 

 Muhatabın işaretiyle müzik kapatıldı, Patron olduğu anlaşılan kişi gülümsemeyi  bırakıp tehditkar tavırlara büründü. 

 -Polisi  ararız 

 - Hım, ne söyleyeceksiniz peki? Bir patronun parti verdiğini mi? 

 - Aynen öyle! (Parti mensuplarına baktı) Kimse gönüllü kalmışabenzemiyor. 

 - Polise bunu mu anlatacaksın, ruh hallerini mi? 

Lillia'nın yüzü düştü, ne söyleyecekti hakikaten? Bir kaç saniye sonra ise muhatabına dik dik baktı. İçinden bir ses,  "Deneme vakti" diyordu, 'Tabii ki hayır somut kanıtım var, merak etme.' dedi ve elini çantasına daldırdı. 

Lilia,  içten içe polisin gelmesini ve mesajların kaçıncı dereceden kanıt olduğunu ögrenmek istiyordu ama patron yüzünden fırsat bulama 'Olay çıkarmayalım' dedi, beyaza kesmiş yüzüyle, "Tamam, gidebilirsiniz."

 - Sen öyle diyorsan... 

Lilia ve arkadaşı eve gitmek için çıkmadan önce arkadaşını, yani Şule Çet'i işten kovmuş ve bir daha  bu sektörde iş bulmasını engelleyeceği hakkında temin etmişti.  Ama olsun, gün doğmadan neler doğardı.

 

16 Mart 2024 Cumartesi

Ara Yayın

Bir çok yazımı yayından kaldırmadan önce düzeltmişliğim var; çünkü bendeniz, uzun uzun düşündüğü şeyleri bile gaza gelip bir çırpıda söyleyen biri... Takıntı familyamın sevimli bir üyesi:)

Çevremden duyduğum kaynaklara göre konuya tam girememişim ama değdirmişim:) Ben de yine düşündüm, yine  fazla değiştirmedim ama konuyla alakalı önceden yazdığım bir yorumu ekledim. İdare edin artık 

14 Mart 2024 Perşembe

Düşünüyorum Öyleyse Varım

 "... düşünüyorum."

 Evet, bu yazıda ki karın ağrım bu. İnsan neden düşüncelerini destekleme ihtiyacı hisseder, kendi ağzından çıkan sözün sahiden de kendinin olduğunu vurgular; bunu düşüneceğiz.
Bu düşünme furyasını ilk çıktığından beri düşünüp dururum:) Tam bir cevap bulamadım ama artık fikrim var.

Sosyal Medyanın hayatımıza kattığı bir ifade daha...

İletişim çok kolay; bir zamanlar ayılıp bayıldığımız ünlülerle konuşabiliyoruz, tartışabiliyoruz, hatta kavga bile ediyoruz. Bir de sosyal medya da herkes anonim gibi olduğundan küfür bile edebiliyoruz ve mesul tutulmuyoruz.

Kendimden biliyorum; şu an hesabım yok ama açtığım zamanlar İnstagram'ı sevdiğim yazar ve oyunculara ulaşmak için kullanırım. Geçenler de bir yazara biraz sert bir kitap eleştirisi yazdım ve yazar için gecesini gündüzüne katıp, en güzel haliyle okurlarına ulaştırdığı, gurur duyduğu eseri hakkında eleştiri almak nasıl bir duygu; düşünmedim.

Ve bunun gibi bir sürü örnek daha... (Yazar bulamadı) 
Belki  de, bu yüzden çok düşünüyoruzdur, başkaları hakkında düşünmeyi bıraktığımız için kendimizi teselli ediyoruzdur...

Sosyal medya demişken, "Düşünüyorum." furyasıyla ilgili değil ama yıllar önce yazdığım ilgili yorumu paylaşmak istiyorum.

... mutluluk somut bir şey değildir. Bir kaç aletten faydalanarak mutlu mesut yaşayamazsın, bu daha çok manevi bir şey.... Hatta birbirine zıt kavramlar bile olabilir. Mesela, sosyal medya; sevdiklerimizle yüz yüze görüşmeyi sanala bıraktık, hatta elimizin altında olduklarını varsayıp akışına bıraktık..  Sevilen şeyler için uğraşmak tercih değil ihtiyaçtır ve şimdi buna gerek görmüyoruz, her şey hazır çünkü...

Bu yorumu niçin yazdığımı merak ediyorsanız, sizi şuraya alayım :)


11 Mart 2024 Pazartesi

Tivibu Soslu Filmler 4

Bye Bye Morons,
Family Swap,
La Machine Infernale ,
Escape Room,
Papi Sitter,
Seven Years İn Tibet,
Let's Be Evil,
Into The World,
Louder Than Boms

10 Mart 2024 Pazar

Kedicik

Kedilere yatak seçilmediğini, kendilerinin bulduğunu duymuştum oradan buradan; o yüzden Musluk, ilk günden yatağıma kıvrılınca endişelendim. O gece yatağa girdiğimde ise, bilmem kaçıncı uykusunun molasını vermişti; yatak boştu yani ama kitap okurken baktım ki, kitabın ardında beyaz bir kafa geziyor:) Sonra o kafa bacaklarıma kıvrıldı. ( Yazar nasıl olduğunu hatırlamıyor.) Ben ise, filmlerde ki gibi evcil hayvanla beraber uyuma sahnesini yaşadığım için heyecanlandım; ablamı dürttüm, babamı çağırdım:) Ne yazık ki, Musluk'ta ilgiden rahatsız olup kalktı.

Ve ertesi gün, yine aynı manzara... Yatakta kedi, kenarda dikilen ben. Bu sefer kalkmasına sebep olmayacaktım ama yastığımın ucuna yatmasa iyiydi. Biraz düşündüm, biraz da çekindim; en sonunda nazikçe kaldırmaya çalıştım. Neyse ki bu sefer kalkıp gitmedi, tam da ayak ucuma kıvrıldı:) 

Bir süre sonra gitti ve odamızda ki çekyatın üstüne yattı.  Yatak seçmeyen, her yer de uyuyabilen kedicik yatağını bulmuş oldu:)

Bu arada, adını Niye Musluk koyduk?




8 Mart 2024 Cuma

Şiir 15

Yorgun düştü yüreğim sevmekten, 

Bıkmadın beni bekletmekten.

Özledim de, söyleyemedim; 

Kendime attığım feryadı bir bilsen...


Bozuk plak gibi tekrarladım,

Her işime seni de kattım.

Gerçeğin nasıldır kim bilir;

Hayalin bile bu kadar güzelken?


Yüzün gökyüzüm olmuş, 

Yoksa gözlerim mi sana kilitli?

Çıkar beni aydınlığa;

Karanlık bir ormandayım sanki.

6 Mart 2024 Çarşamba

Can Parçam...

Her şey buraya yazacağım film yorumlarını İpod'umun not defterinde tutmamla başladı. Canım yeğenim, o zaman izin almayı sevmeyecek kadar küçüktü. Aslında sevgiden bağımsız çok kızarım eşyalarımın karıştırılmasına, tersim de pistir hani ama özel bir şey yoktu ve ilgi alanlarımın yeğenimin de ilgisini çekmesi hoşuma gitmişti. Hatırlıyorum, yorumlar biri şuydu.

Bir gün dedim ki, 'Sen de bir şey yazmayı denesene, paylaşayım (Facebook) gruplarda.' O da yazdı.

Anlatma kısmını kısa tutup, doğrudan diyaloglara atlamıştı ama olsun:) Sonra devam etti yazmaya, sırasını hatırlamıyorum maalesef.

Bazen şiir yazdı, 

bazen deyim ve atasözünü öyküyle birleştirdi,

 bazen de bilindik bir hikayenin sonunu değişti.

Epey bir zaman geçti, Ahmet'imin hevesi kırılmaya başladı. Bırakmak istediğini her söylediğinde onu yazmaya teşvik ediyordum. En sonunda harika bir yöntem buldu.


O çocuk artık yok, Mayıs'ta maalesef kaybettik . Annesinin doğum gününden iki gün sonra, kendi doğum gününden 7 gün önce. Mezar taşına bakmak çok acı veriyor. Gidemiyorum zaten... Canımın parçasını ziyaret edemiyorum...
Seni çok özledim canım oğlum... Huzurla uyu...























Benim Tatlı Yolculuğum

 3 yıl önce Covid-19'a yakalanmadan önce tatlıya düşkün biri değildim. Şurada anlattığım gibi. Tat duyum kaybolmamıştı ama bozulma olmuştu. çoğu şeyden metal tadı alıyordum. Bu zamanlar, o zamana kadar kendimden sakındığım tatlıları yedim, yuttum. Sağlıklı beslenmek için o kadar çaba sarf ettikten sonra küçücük bir virüsün her şeyi mahvetmesi psikolojisi de vardı. 

O yaz depresif bir ruh halindeydim, bütün hobilerinden elimi çekmiştim. Çoktan iyileşmiştim ama o boşlukta fiziğimi toparlamaya hiç niyetli değildim. Tatile de çıkmıştık, Onu da şurada anlattım. Maşallah her şey aleyhime çalışıyordu; yaz sıcakları, uzakta yaşayan ablanın ve çocukların gelmesi  (Mevcut çocuk kalabalığından gelecek potansiyel tatlılar) ve tatil.

Şimdi ise, hala toparlanma aşamasındayım. Depresif ruh hallerim hiç tam olarak geçmediği için eski irademe kavuşamadım. Açıkçası, bu saatten sonra pek ümidim de yok...

Peki, bunu niye anlattım? 1. neden, burası benim bloğum; 2. neden, burası benim bloğum; 3. neden ise, tabii ki burası benim bloğum:)

25 Şubat 2024 Pazar

Yorum 3

İnci Taneleri 3. bölümü de devirdim. Kubilay Aka'nın afişte olmasına rağmen, Azem'in oğlunun Rıza Kocaoğlu çıkarak ters köşe yapmasını isterdim. Çünkü, Özgür'ün hikayesini diziye bağlayan oydu, galiba o yüzden ipucu gibi düşündüm. Kız kardeşiyle ikili paket hem...
Neyse, ben gidip 4. bölüme...

24 Şubat 2024 Cumartesi

Tivibu Soslu Filmler 3

Sight: Exstended
Anna (Kıytırık ajan filmi sevenlere)
La Punta Del Iceberg
Decibel
A Qulet Place Part 2
The Water Diviner
Loving Vincent
Past Life





22 Şubat 2024 Perşembe

Yorum 2

İnci Taneleri 2. bölümü izledim. Azem'in, Zahir'in tüm şantajları içinde defterlerini yakacağını söylemesine tepki vermesi hoşuma gitti:) Tam öğretmen...

13 Şubat 2024 Salı

Siir 12, 13 ve 14

Buraya yazdığım şiirler daha çok şarkı formunda. Müziği çok sevdiğim için bilinçaltım istemsizce beste yapıyor:)
Özellikle bunlara şiir diyecek yüzüm yok ama formaliteden diyeyim yine.

Mutsuzluk sana yaraşmaz, 

Ağlamak keza öyle...

Bulutlanmasın gözlerin;

Senin için yaratılmamış hüzünlerin 


İzin ver yârim;


Yüreğimi alıp geleyim yanına.

Derdini yükleyeyim omuzlarıma.

Parçası kayıp yapboz gönlüm,

Tamamlanayım aşkınla 


&


İçimde tutamıyorum yar;

Sevdiğimi söyleyeyim 

Rüyalarla yetinemedim.

Gözlerimi sana süreyim 


Ben sana gel demedim,

Kalbime gir demedim.

Kaderini sen seçtin,

Git niye diyeyim?


Deniz oldu hasretim;

Uykusuz, uzun gecelerim

Rüyalarla yetinemedim.

Gözlerimi sana süreyim.


Ben sana gel demedim.

...


&


Düştüm yollara, 

Seni aramaya

Düştüm uçurumlardan,

Hasretine.


Yandım canım yandım,

Kandım zalime.

Ömrüm söndü ömrüm,

Oynadın geleceğimle.


Gördüm canım gördüm, 

Tam o an da;

Sevdim canım sevdim, 

Tüm kalbimle

9 Şubat 2024 Cuma

Şiir 11

Seni arıyorum, bu şehre ne zaman gelsem;
Artık burada olmasan da.
Farklı zamanlarda aynı yerdeyiz ya, mutlu oluyorum.
Düşünsene;
Aynı yerlere değmiş gözlerimiz?
Aynı yollar da yürümüşüz?

Tam karşımda çekilmiş bir fotoğrafın var mesela;
Oraya koydum hayalını,
İnceledim ezber gibi.
Defalarca yazdım son şiirimi...
Veda ediyorum aklımca;
Olmadı ki...

Şiir 10

Çözemediğim tek soru, seni unutmak; 
Bu kadar gitmişken bile yeniliyorum sana...
Ummadığım anlarda daldın kalbimin ortasına,
Kurtulmaya çalıştığım anılardan kurtulamıyorum...

Madem gittin hayatımdan,
Hala alıyorsun canımdan?
Issız sokağında kayboldum.
Çek beni gönlümün batağından.

'Sensiz hayata alışamıyorum' desem ne fark eder?
Haberin bile yok seni sevdiğimden.
Beklemeyi de bıraktım artık, 
Hiç gitmemişsin; anlıyorum.

Sen misin karşımdaki hayalin mi?
Bu işi sen mi sardın yoksa, unuttun mu yüreğimi?
Aynaya bakınca seni anarım şimdi;
keşke unutmaya çalışmasaydım seni...

Şiir 9

Issız sofralarıma oturur yalnızlık,
'Herkes gitti, yine bana kaldın.'
Ben kendimi hiç çoğul hissetmedim ki zaten,
Yüzümü güldüren iyi halleri gözlerime dolduramadım.

Yalnızlığım, hiç gitmedin...

Unuttum, mutluluk neydi?
Anlık sevinçler mi?
Geçmesi gereken bir zaman mı var yoksa?
Sorguya mahal yok.

Yalnızlığım, hiç gitmedin...

Bunun Adı Ne Olacak?

Şahsım gibi teknolojiye yüz vermeyenleri vazgeçirecek hamleler...

1. Tv Yansıtma ve ya Google Home
2. Tv Mouse ve Klavye Uygulaması 
3. Ve en önemlisi , Tetris'in atari versiyonu

Internet bağımlılığından korkan biriyim, şu an sosyal medyam bile yok. Yeğenlerim hariç oyun oynayan da yok ama yukarı da yazdığım gelişmelerle telefonla daha fazla ilgilenecek gibiyim. 

Videoların çoğunda yansıtma var ama geç bağlanıyorlar, benim gibi sabırsız izleyiciler kaybediyor. Smart Wiev da çalışmıyor Gerçi Google Home'un yansıtma kalitesi kötü ama kenarda dursun bakalım.

Elim titrediği için tarayıcının imlecini bir türlü denk getiremiyordum, tv duvara monte oldugu için de mouse takamıyordum. 2. Madde can suyum oldu:)  Henüz klavyelerin dilini aynı yapamadım ama bakalım. 

Ve Tetris... Canım ciğerim Tetris... Bloklarla ilgili bir sürü oyun var ama bir tanesi gökten düşmüyor...  Düşenler de bilmem kaç MB... Bir kaç günlük çalışma sonrası hem tetrisi, hem atari versiyonunu buldum.

Reklam gibi yazı oldu, farkındayım:)

6 Şubat 2024 Salı

Tivibu Soslu Filmler 2

Ride The Eagle
You Hurt My Feelings
The Electrical Life On Louis Wain 
Smetimes Alvays Never
Radioactive
The Personal History of David Copperfield
Sorry We Missed You
The King's Speechlo
Like Father, Like Son




5 Şubat 2024 Pazartesi

İnci Taneleri

İşitme engelli ve meraklı bir şahıs olarak dizi yorumları okumayı severim: bunun için engelli olmaya gerek yok da, neyse...
Malum dizinin yorumlarını da okudum: bütün kadın karakterlerin başrole aşık oldugundan, Yilmaz Erdoğan aynı zaman da senarist olduğu için kendine kıyak geçtiğini söylüyordu. "Insanlar abartmayı sever." derken merakım arttı ve Engelsiz Kanal D aracılığıyla bir güzel izledim.

Bir kere partneri hariç kimse aşık falan değil; ağzı laf yapan, güler yüzlü bir karakter olduğu için dizi evrenin popüler olması gayet doğal. Haksız yere 10 yıl hapis yatmasından gelen acıma ve hayranlıkta var. Millet kader mağduru, hatta haklı olarak hapse düşenleri seviyorsa ne yapsın adamcağız?

Edebiyat sever olarak 2. Bölümü bekliyorum:)


3 Şubat 2024 Cumartesi

Tivibu Soslu Filmĺer 1

Bir süre önce Google'da "Tivibu Film Tavsiyesi" araması yapmıştım. Çünkü eski televizyonumuz odamda ve Tivibu takılı. 
Bulamadıım, ben de kendi listemi karar verdim. Tabii ki, ben faydalanamayacağım ama başkaları benim gibi arama yapmaktan kurtulacak. Daha bir çok film izledim ama sadece izlemeye değer olanları yazacağım 

Peki Google, o kişiyi  bu sayfaya yonlendirir mi; o ayrı konu...

Frultwale Station 
A Dog's Journey 
The Good House 
Living
Barbie 
Then Came You
A Perfect World 
Wajib 
Language Lessons 
Taxi Tehran
Mum's List 
The Son
Where İs The Friend's You
The Bay Of Silence

1 Şubat 2024 Perşembe

Şiir 8

Ne olur gelsen, 

Kurtarsan esaretten.

Kendinden değil, sevgilim;

Yokluğunun izlerinden...


Görüyorum ama tutamıyorum,

Yalnızlığında solarken gülüşüm.

Mutluluk uzakta mı senin gibi?

Ay ışığının gölgesinde yaşıyorum...


Irak olmuyor görmeyince gönülden,

Deniyorum ama yapamıyorum.

Ne hasretim bitiyor, ne aşkım;

Bakmadıkça daha çok görüyorum.

Şiir 7

Aptallığımdan değil, sevgimden.

Aynı yollarda yürüyorum sonunu bilsem de...

Bilmiyorum, aşkın bencilliği mi bu?

Kendi mutluluğumu mu gördüm sen de?


Hüznün yasaklandığı sevgilim; 

Git, mutsuzluğuna sebepsem...

Son bir dileğim kaldı sadece,

Kalbimi geri ver de öyle git...


Kelimeler aciz kalırdı, yaz desen.

Anlat desen, dönmezdi dilim.

Utanırdım aşkından; 

Küçücük yüreğimi işgal ettin ya?

Şiir 6

Kokun geldi burnuma ansızın,

Sanki yanımdaymışsın gibi...

Mesafelerce uzaktaydın oysa;

Mantıksızca seni aradım boş odalar da.


Fark ettim ki, seni düşünüyormuşum o an; 

Hüznün gölgesinden...

Sana yine mi kapıldım yoksa?

Hiç çıkaramadım mı kalbimden?


Nasıl oluruz birlikte?

Nasıl geçiririz vaktimizi?

Nerelerde gezeriz mesela?

sen yokken düşündüğüm bunlar işte.

Acele ediyorum niyeyse;

Sanki seni bana geri getirebilirmişim gibi...


O zamanlar yaşardım sanki; 

Kaybolup gitmemiştim.

Şimdi gözyaşlarım gibi akıp gitti ümitlerim...

31 Ocak 2024 Çarşamba

Gerçek-Kurgu Hikaye 2

 

4 Aralık

Çalışanların çıkış saatinde mesailerini bitirmiş yorgun yüzlerin, eve dönmek için sabırsızlanan şoförlerin arasında adımları tempoya tutturmuş bir kız yürüyordu. Baktığı yeri görmez gibiydi, dünyanın seslerini kafasından silmişti belki de.

Halinden memnundu; dersler ve bale arasında mekik dokumaktan yorgun düşerdi, ayakları sık sık yara olurdu ama yaratılan mutlu alırdı acısını… öğrencinin evinde kendisi için “Gülenyüz” dediğini öğrendiğinde mutlu olmamış mıydı mesela? “Pamuk Gibi” olmamış mıydı kendi deyimiyle?

Düşüncelerinin tekrar yol almasıyla çehresini değiştirmemeye çalıştı ama hüzün gözlerine oturmayagörsün?

Nispeten yabancı öğrencisinin kalbinde iz bırakmış, sevgisine karşılık görmüştü ama birkaç gün sonra doğum günüydü ve ailesinden hatırlayan çıkmamıştı henüz… Hazırlık yapılsa dahi, tam günü geldiğinde bile akıldan çıkabilecek kadar insani bir durum olduğunu biliyordu ama elinde değildi ki her geçen gün kalbinin kırılıyor oluşu. Yılın son ayının  ilk günlerini kendisiyle bağdaştırmaları zor olmasaydı keşke…

Görüş alanına tanıdık binaların girdiğini fark edince adımlarını hızlandırdı, tenhalaşan sokakta tek tük insan sesleri kalmıştı artık.

Arkasından gelen ayak seslerini de o zaman fark etti.

                                 &&&

1 Aralık

“Oğlum” dedi annesi son sesli harfi uzata uzata, “Bak, ne diyeceğim?” diye ekledi ve Ali, gözlerini devirmekten kendini alamadı.

-       Biliyorum anneciğim, ne olur söyleme.

Yağlı-ballı ekmeğini ağzına atar, ardından çayla uğurlarken kardeşinin dürtmesiyle küskün bir çocuk misali sessizleşen annesine göz attı.

-       Ama sen yine de söyle, kırmızılık seviyene bakılırsa çok istiyorsun.

Bir heves konuştu annesi “ İşini kurdun, ne güzel. Şimdi de yuva kurma zamanı?” dedi muzip bir tonla.

-       Anne, vallahi kelime oyunu yapabilmek için değiştirdin kelimeyi. Buldum anne, buldum; aylar sonra inşaatta iş buldum. Bu mu sevinilecek durum?

Babası yadırgayarak lafa girdi.

-       Hiçbir işi küçümseme, o inşatta ne haneler dönüyor.

-       Küçümsemedim baba, vaziyeti anlatmak için öyle dedim.

Beriki utanmış, konuyu kapatmak istiyordu ama annesi konuya açıklık getirmek istiyordu.

-       Kız?

-       Yok anne, sağ ol.

Ahali inceden güledursun, konunun uzamasını engellemek için telefonunu çıkardı, ekranın üstünde gezinen parmağı bir haber üstünde durdu. Ayrıntılarını açacağı sıra da gözü ekranın köşesindeki saate takıldı ve “İşçi işinde gerek.” diyerek masadan kalktı.

Banyodan çıktı ve annesiyle kardeşinin gündeminin hala "Kız" olduğunu fark edince bir kez daha gözlerini devirdi. Hele annesinin organize bir biçim de tanıdığı bekar kızları sırayla yakıştırdığı duyunca çarpık bir gülüşle "Bütün kızlar da beni bekliyordu zaten..." deyip kabanı giyip Altınordu’nun ayazına daldı.

                               &&&

Ali, haftalarca iş aramış ama girdiği hiçbir mülakattan geri dönüş alamamıştı. Son günlerde hep yaptığı gibi omuzları düşük evine dönerken bir inşaat alanının duvarında “Elemaan Aranıyor” ilanı görmüş, hemen başvurmuş ve fazla kriter aramayan işe ertesi gün başlamıştı. Gözü yükseklerdeyken bulduğu “Basit” iş onurunu zedelemişti doğrusu ama o noktaya gelene kadar hangi zorluklarla göğüs getirdiğini biliyor ve çalışkanlığından ödün vermiyordu simdi...

Yeni oyuncağına kavuşmuş çocuk heyecanıyla yarım kalacak bir iş olduğunda geç saatlere kadar mesai yapması annesinin evlilik muhabbetleri için de kurtarıcı niteliğindeydi. Önceleri “Işsize kim kız verir?” diyerek üste çıktığı tartışma da “Ben işimle evliyim.” diyordu artık...


4 Aralık

Genç Kız, aklına gelen düşünceyi kovmaya çalışıyordu, “Aynı yöne gidiyor olabiliriz.” diye geçirdi içinden. Bu dediğini ispatlamak için de mağaza vitrininin aynasına bakmaya karar verdi. Ve gördü onu, kendine dikilen buz gibi bakışlar. Yanlış anlaşılmaya mahal yoktu.

Bedenini bir ürperti sardı, bacakları titremeye başladı. Hem yürümekte zorlanıyor, hem oradan bir an önce uzaklaşmak istiyordu. Evinin sokağına girdiğinde elini cebine attı ve bir kez daha ürperdi, anahtara benzer hiçbir şey yoktu cebinde. Çantasında aramak için de durumazdı. Gözyaşı birikmiş gözleriyle telefonunu çıkardı bu sefer, ablasına mesaj attı. Beklerken durmadı, rotasını değiştirerek devam etti yoluna...

***

Genç Kız, bilmiyordu ama peşinde mesafesini koruyarak biri daha geliyordu ki bu Ali’ den başkası değildi. O gece yine geç kalmıştı evine ama yarım kalan bir işi olduğundan değil, merakını gidermekti niyeti.

Önünde ki adamı insaat alanından çıkarken fark etmişti. Şantiye de çalışan herkesi tanıdığı için gördüğü adamın yabancı olduğunu anlamıştı. Tanıdık bir siması vardı: Saçları dökülmüş, orta yaşlı adamın yüzüne dikkati bakınca onu tanıyacak gibi oluyordu ama nereden hatırladığı aklına gelmiyordu bir türlü...Zihnini zorlamasına fırsat kalmadan sağa sola bakarak uzaklaşan adamı takip etmeye karar verdi. Geniş bir kaldırıma vardıklarında karşı tarafa geçti ve icin de bulunduğu durumu anladı.

Kızı takip mi ediyordu o?

Kötü niyeti olduğu barizdi, az önce tutturduğu yavaş tempoyu bozmuştu zira... Kızın tanıdığı olsa o tavırlara bürünür müydü? Adamın dikkatini çekmeye, genç kızı tekinsiz ortamdan uzaklaştırmaya karar verdi. Ama nasıl? Umarsızca etrafına bakınırken cevabı geçmişinde buldu. Garantisi olmayan biroyuna insan canını alet etmekti onun yapacağı.
     

                                  &&&

Adam elini cebine attığı zaman üstüne güçlü bir ışık vurdu ve kendine doğru koşan ayak sesleri... Ne olduğuna bakmaya kalmadan çenesine yediği yumrukla yere kapaklandı. Bunu yapan kişi, karşılık vermeyeceğinden emin olmak için beline bir kaç tekme savunmuştu Gözlerini kapatmadan önce gördüğü son şey, Ali’nin sureti olmuştu.

Nefes nefese kalan Ali’nin bir sonra ki hamlesi ise telefonunun fenerini kapatıp, 115’i arayarak polisi çağırmak oldu. Kaldırıma oturmuş beklerken kendine fikri veren çocukluķ anısını düşündü, o zaman istemediği sonuçlarla karşılaşmıştı, şimdi de aynı şeyi bile isteye yapmıştı ve sonucu tam da istediği gibi olmuştu.


Genç Kız ise, Ali’nin savunmasına şahit olan ablasından anahtarı alıp evine girmişti çoktan...

5 Aralık

-          Herifi o halde görünce anladım nereden hatırladığımı...

-        Neredenmiş?

Dün gece polisler gelmiş ve sonrasında karakola ifade vermeye gitmişti Ali. Gecenin bir yarısı eve döndüğünde ise her ne kadar sessiz olmaya çalışsa da duyulmuştu geldiği. Annesinin sorularını ertesi gün cevaplayacağını söyleyerek uykusuz gözlerini yatağa sürüklemişti. Ve şimdi anlatıyordu.

-         Pazartesi sabahı, o malum konuşmayı yaptığımızı hatırlıyor musunuz?

-         Evet.

-         Konu kapansın diye telefona gömüldüğümü?

Bir kez daha “Evet” dediler heyecanla. Sorunun cevabına geldiğinde onaylama sırası Ali’deydi. Gözlerinden ateş saçarak hararetle konuştu.

-         O zaman haberini görmüştüm, cezaevinden kaçmış p-

Annesiyle göz göze gelen Ali, üslubunu derhal değiştirdi. İçinden tamamladı daha doğrusu.“Tanımadım tanımadım, sonra gazete de gördüğüm arkadan kelepçeli fotoğrafta ki pozuna  girdi yine. İşte o zaman-“ Kafasının yanında parmak şıklattı Ali.

-         Nasıl fark ettin?

-         Çıktığından beri bizim inşaatta kalıyormuş. Bir kızın peşindeydi. Ben de takip ettim.

-         Nasıl kurtuldunuz peki?

Gülümsedi Ali, o planı yapmadan önce hatrina gelen anısını düşündü tekrar. Pencereden yaprak döken ağacın manzarasına dalıp geçmişe gitti. Çok geçmişe...

-         Hatırlıyor musunuz, bana lazer feneri almıştınız küçükken, kalıplarından bir sürü şekil çıkıyordu. Havalara girmiştim, hoşlandığım kızı eve davet ettim mesela.

Işıklı bakışlar yerini kızgınlık alevine bıraktı.

-          Bir kaç hafta sonra da çalındı lazer, en yakın arkadaşım tarafından hem de. Öğrendim ki hırsız da hoşlanıyormuş o kızdan, kıskandı tabi... Oturduğumuz apartmanlar karşı karşıyaydı, onun odasını da görüyordu evimiz. Birkaç gün fenerle odasına ışık tuttum, korkutmaktı amacım ama fazla korkmuş anlaşılan, annesini alıp şikayete geldi.

Lafın burasında hafifçe başını eğdi. O gün yaşadığı mahcubiyet dün gibi hatırlıyordu Ali, “Ne yalan söyleyeyim, küçük şakamın sonunun öyle sonuçlanacağını tahmin etmedim.” Sonrasında ise gururla başını kaldırarak ekledi, “Ama bu sayede lazerimi geri aldım.“ dedi gülümseyerek.

-          Sadede ne zaman gelirsin ağabey?

Bu igneleyici ses tonu masanın karşısından, yani kız kardeşinden gelmişti. Ali hafifçe kızardı: haklıydı kardeşi, ortada ciddi bir mevzu varken kendi ne anlatıyordu?

-         Soruya cevap verirken uzattım. Bu anıyı hatırladım iste, nereden aklıma geldiyse... Görüşünü engelleyip üstüne koştum ve dövdüm işte.

                                             &&&

-          Pardon?

Ordu’nun ayaz günlerinden birinde daha çok üşümemek için hızlı adımlarla yürüyen Ali’yi kendime yöneltilen ses durdurdu, karşısında Genç Kız duruyordu. Ağzını açacak kıvama gelmek için bir süre beklemek zorundaydı.

-         Ee, merhaba

-          Ben geçen gece için teşekkür etmeye gelmiştim.

Bunu dile getirmek kolay değildi onun için... Sadece haberlerde gördüğü o meşum olay kendini nasıl bulmuştu? Psikolojisi alt üst olduğu için çevresinde insan bile görmek istemiyordu aslında ama o an yaptığı şeyi Ali’ye borçlu hissediyordu kendini...

-         Teşekkür etmene gerek yoktu, insanlık görevimi yaptım sadece.

Bir süre karşılıklı sustular, ta ki Ali sessizliği bozana kadar; “Nereden buldun burayı?”

-          Gazeteciler buldu, ben değil.

Röportaj koparana kadar girdiği her sokakta karşısına çıkan, inatçı gazeteciler onu mahcup etmekten başka bir işe yaramıştı anlaşılan.

-          Tamam.

Yine sessizlik... Genç Kız derin bir nefes alıp yapmaya geldiği şeyi söyleyiverdi, “Ertesi gün doğum günüm, olanlardan sonra-“ Genç Kız devam edemedi, başını önüne eğdi ama Ali anladı ne demek istediğini; “Ailem kutlamak istiyor. Sen de gelir misin?”

-         Gelirim tabi... Ama önce adını bilsem iyi olur.

-         Ben Ceren. (Özdemir)

Twice Born