31 Ocak 2024 Çarşamba

Gerçek-Kurgu Hikaye 2

 

4 Aralık

Çalışanların çıkış saatinde mesailerini bitirmiş yorgun yüzlerin, eve dönmek için sabırsızlanan şoförlerin arasında adımları tempoya tutturmuş bir kız yürüyordu. Baktığı yeri görmez gibiydi, dünyanın seslerini kafasından silmişti belki de.

Halinden memnundu; dersler ve bale arasında mekik dokumaktan yorgun düşerdi, ayakları sık sık yara olurdu ama yaratılan mutlu alırdı acısını… öğrencinin evinde kendisi için “Gülenyüz” dediğini öğrendiğinde mutlu olmamış mıydı mesela? “Pamuk Gibi” olmamış mıydı kendi deyimiyle?

Düşüncelerinin tekrar yol almasıyla çehresini değiştirmemeye çalıştı ama hüzün gözlerine oturmayagörsün?

Nispeten yabancı öğrencisinin kalbinde iz bırakmış, sevgisine karşılık görmüştü ama birkaç gün sonra doğum günüydü ve ailesinden hatırlayan çıkmamıştı henüz… Hazırlık yapılsa dahi, tam günü geldiğinde bile akıldan çıkabilecek kadar insani bir durum olduğunu biliyordu ama elinde değildi ki her geçen gün kalbinin kırılıyor oluşu. Yılın son ayının  ilk günlerini kendisiyle bağdaştırmaları zor olmasaydı keşke…

Görüş alanına tanıdık binaların girdiğini fark edince adımlarını hızlandırdı, tenhalaşan sokakta tek tük insan sesleri kalmıştı artık.

Arkasından gelen ayak seslerini de o zaman fark etti.

                                 &&&

1 Aralık

“Oğlum” dedi annesi son sesli harfi uzata uzata, “Bak, ne diyeceğim?” diye ekledi ve Ali, gözlerini devirmekten kendini alamadı.

-       Biliyorum anneciğim, ne olur söyleme.

Yağlı-ballı ekmeğini ağzına atar, ardından çayla uğurlarken kardeşinin dürtmesiyle küskün bir çocuk misali sessizleşen annesine göz attı.

-       Ama sen yine de söyle, kırmızılık seviyene bakılırsa çok istiyorsun.

Bir heves konuştu annesi “ İşini kurdun, ne güzel. Şimdi de yuva kurma zamanı?” dedi muzip bir tonla.

-       Anne, vallahi kelime oyunu yapabilmek için değiştirdin kelimeyi. Buldum anne, buldum; aylar sonra inşaatta iş buldum. Bu mu sevinilecek durum?

Babası yadırgayarak lafa girdi.

-       Hiçbir işi küçümseme, o inşatta ne haneler dönüyor.

-       Küçümsemedim baba, vaziyeti anlatmak için öyle dedim.

Beriki utanmış, konuyu kapatmak istiyordu ama annesi konuya açıklık getirmek istiyordu.

-       Kız?

-       Yok anne, sağ ol.

Ahali inceden güledursun, konunun uzamasını engellemek için telefonunu çıkardı, ekranın üstünde gezinen parmağı bir haber üstünde durdu. Ayrıntılarını açacağı sıra da gözü ekranın köşesindeki saate takıldı ve “İşçi işinde gerek.” diyerek masadan kalktı.

Banyodan çıktı ve annesiyle kardeşinin gündeminin hala "Kız" olduğunu fark edince bir kez daha gözlerini devirdi. Hele annesinin organize bir biçim de tanıdığı bekar kızları sırayla yakıştırdığı duyunca çarpık bir gülüşle "Bütün kızlar da beni bekliyordu zaten..." deyip kabanı giyip Altınordu’nun ayazına daldı.

                               &&&

Ali, haftalarca iş aramış ama girdiği hiçbir mülakattan geri dönüş alamamıştı. Son günlerde hep yaptığı gibi omuzları düşük evine dönerken bir inşaat alanının duvarında “Elemaan Aranıyor” ilanı görmüş, hemen başvurmuş ve fazla kriter aramayan işe ertesi gün başlamıştı. Gözü yükseklerdeyken bulduğu “Basit” iş onurunu zedelemişti doğrusu ama o noktaya gelene kadar hangi zorluklarla göğüs getirdiğini biliyor ve çalışkanlığından ödün vermiyordu simdi...

Yeni oyuncağına kavuşmuş çocuk heyecanıyla yarım kalacak bir iş olduğunda geç saatlere kadar mesai yapması annesinin evlilik muhabbetleri için de kurtarıcı niteliğindeydi. Önceleri “Işsize kim kız verir?” diyerek üste çıktığı tartışma da “Ben işimle evliyim.” diyordu artık...


4 Aralık

Genç Kız, aklına gelen düşünceyi kovmaya çalışıyordu, “Aynı yöne gidiyor olabiliriz.” diye geçirdi içinden. Bu dediğini ispatlamak için de mağaza vitrininin aynasına bakmaya karar verdi. Ve gördü onu, kendine dikilen buz gibi bakışlar. Yanlış anlaşılmaya mahal yoktu.

Bedenini bir ürperti sardı, bacakları titremeye başladı. Hem yürümekte zorlanıyor, hem oradan bir an önce uzaklaşmak istiyordu. Evinin sokağına girdiğinde elini cebine attı ve bir kez daha ürperdi, anahtara benzer hiçbir şey yoktu cebinde. Çantasında aramak için de durumazdı. Gözyaşı birikmiş gözleriyle telefonunu çıkardı bu sefer, ablasına mesaj attı. Beklerken durmadı, rotasını değiştirerek devam etti yoluna...

***

Genç Kız, bilmiyordu ama peşinde mesafesini koruyarak biri daha geliyordu ki bu Ali’ den başkası değildi. O gece yine geç kalmıştı evine ama yarım kalan bir işi olduğundan değil, merakını gidermekti niyeti.

Önünde ki adamı insaat alanından çıkarken fark etmişti. Şantiye de çalışan herkesi tanıdığı için gördüğü adamın yabancı olduğunu anlamıştı. Tanıdık bir siması vardı: Saçları dökülmüş, orta yaşlı adamın yüzüne dikkati bakınca onu tanıyacak gibi oluyordu ama nereden hatırladığı aklına gelmiyordu bir türlü...Zihnini zorlamasına fırsat kalmadan sağa sola bakarak uzaklaşan adamı takip etmeye karar verdi. Geniş bir kaldırıma vardıklarında karşı tarafa geçti ve icin de bulunduğu durumu anladı.

Kızı takip mi ediyordu o?

Kötü niyeti olduğu barizdi, az önce tutturduğu yavaş tempoyu bozmuştu zira... Kızın tanıdığı olsa o tavırlara bürünür müydü? Adamın dikkatini çekmeye, genç kızı tekinsiz ortamdan uzaklaştırmaya karar verdi. Ama nasıl? Umarsızca etrafına bakınırken cevabı geçmişinde buldu. Garantisi olmayan biroyuna insan canını alet etmekti onun yapacağı.
     

                                  &&&

Adam elini cebine attığı zaman üstüne güçlü bir ışık vurdu ve kendine doğru koşan ayak sesleri... Ne olduğuna bakmaya kalmadan çenesine yediği yumrukla yere kapaklandı. Bunu yapan kişi, karşılık vermeyeceğinden emin olmak için beline bir kaç tekme savunmuştu Gözlerini kapatmadan önce gördüğü son şey, Ali’nin sureti olmuştu.

Nefes nefese kalan Ali’nin bir sonra ki hamlesi ise telefonunun fenerini kapatıp, 115’i arayarak polisi çağırmak oldu. Kaldırıma oturmuş beklerken kendine fikri veren çocukluķ anısını düşündü, o zaman istemediği sonuçlarla karşılaşmıştı, şimdi de aynı şeyi bile isteye yapmıştı ve sonucu tam da istediği gibi olmuştu.


Genç Kız ise, Ali’nin savunmasına şahit olan ablasından anahtarı alıp evine girmişti çoktan...

5 Aralık

-          Herifi o halde görünce anladım nereden hatırladığımı...

-        Neredenmiş?

Dün gece polisler gelmiş ve sonrasında karakola ifade vermeye gitmişti Ali. Gecenin bir yarısı eve döndüğünde ise her ne kadar sessiz olmaya çalışsa da duyulmuştu geldiği. Annesinin sorularını ertesi gün cevaplayacağını söyleyerek uykusuz gözlerini yatağa sürüklemişti. Ve şimdi anlatıyordu.

-         Pazartesi sabahı, o malum konuşmayı yaptığımızı hatırlıyor musunuz?

-         Evet.

-         Konu kapansın diye telefona gömüldüğümü?

Bir kez daha “Evet” dediler heyecanla. Sorunun cevabına geldiğinde onaylama sırası Ali’deydi. Gözlerinden ateş saçarak hararetle konuştu.

-         O zaman haberini görmüştüm, cezaevinden kaçmış p-

Annesiyle göz göze gelen Ali, üslubunu derhal değiştirdi. İçinden tamamladı daha doğrusu.“Tanımadım tanımadım, sonra gazete de gördüğüm arkadan kelepçeli fotoğrafta ki pozuna  girdi yine. İşte o zaman-“ Kafasının yanında parmak şıklattı Ali.

-         Nasıl fark ettin?

-         Çıktığından beri bizim inşaatta kalıyormuş. Bir kızın peşindeydi. Ben de takip ettim.

-         Nasıl kurtuldunuz peki?

Gülümsedi Ali, o planı yapmadan önce hatrina gelen anısını düşündü tekrar. Pencereden yaprak döken ağacın manzarasına dalıp geçmişe gitti. Çok geçmişe...

-         Hatırlıyor musunuz, bana lazer feneri almıştınız küçükken, kalıplarından bir sürü şekil çıkıyordu. Havalara girmiştim, hoşlandığım kızı eve davet ettim mesela.

Işıklı bakışlar yerini kızgınlık alevine bıraktı.

-          Bir kaç hafta sonra da çalındı lazer, en yakın arkadaşım tarafından hem de. Öğrendim ki hırsız da hoşlanıyormuş o kızdan, kıskandı tabi... Oturduğumuz apartmanlar karşı karşıyaydı, onun odasını da görüyordu evimiz. Birkaç gün fenerle odasına ışık tuttum, korkutmaktı amacım ama fazla korkmuş anlaşılan, annesini alıp şikayete geldi.

Lafın burasında hafifçe başını eğdi. O gün yaşadığı mahcubiyet dün gibi hatırlıyordu Ali, “Ne yalan söyleyeyim, küçük şakamın sonunun öyle sonuçlanacağını tahmin etmedim.” Sonrasında ise gururla başını kaldırarak ekledi, “Ama bu sayede lazerimi geri aldım.“ dedi gülümseyerek.

-          Sadede ne zaman gelirsin ağabey?

Bu igneleyici ses tonu masanın karşısından, yani kız kardeşinden gelmişti. Ali hafifçe kızardı: haklıydı kardeşi, ortada ciddi bir mevzu varken kendi ne anlatıyordu?

-         Soruya cevap verirken uzattım. Bu anıyı hatırladım iste, nereden aklıma geldiyse... Görüşünü engelleyip üstüne koştum ve dövdüm işte.

                                             &&&

-          Pardon?

Ordu’nun ayaz günlerinden birinde daha çok üşümemek için hızlı adımlarla yürüyen Ali’yi kendime yöneltilen ses durdurdu, karşısında Genç Kız duruyordu. Ağzını açacak kıvama gelmek için bir süre beklemek zorundaydı.

-         Ee, merhaba

-          Ben geçen gece için teşekkür etmeye gelmiştim.

Bunu dile getirmek kolay değildi onun için... Sadece haberlerde gördüğü o meşum olay kendini nasıl bulmuştu? Psikolojisi alt üst olduğu için çevresinde insan bile görmek istemiyordu aslında ama o an yaptığı şeyi Ali’ye borçlu hissediyordu kendini...

-         Teşekkür etmene gerek yoktu, insanlık görevimi yaptım sadece.

Bir süre karşılıklı sustular, ta ki Ali sessizliği bozana kadar; “Nereden buldun burayı?”

-          Gazeteciler buldu, ben değil.

Röportaj koparana kadar girdiği her sokakta karşısına çıkan, inatçı gazeteciler onu mahcup etmekten başka bir işe yaramıştı anlaşılan.

-          Tamam.

Yine sessizlik... Genç Kız derin bir nefes alıp yapmaya geldiği şeyi söyleyiverdi, “Ertesi gün doğum günüm, olanlardan sonra-“ Genç Kız devam edemedi, başını önüne eğdi ama Ali anladı ne demek istediğini; “Ailem kutlamak istiyor. Sen de gelir misin?”

-         Gelirim tabi... Ama önce adını bilsem iyi olur.

-         Ben Ceren. (Özdemir)

Gerçek-Kurgu Hikaye 1

Genç Kadın, önündeki tabağı kendisiyle değişen kızını izliyordu. Sabahları kahvaltı yapmaya zorlanan, elini bile sürmeden kalkabilen kızının aklına dışarıda yeme fikri nereden geldi bilinmez ama hoşuna gitmişti bu durum…

Küçük Kız, tabakları değiştirmeyi bitirdi ve “Yemeğini bitirmemişsin anneciğim.” diye genişçe sırıttı. Benzer durumlardan tecrübe ettiği gibi annesinin yüzünde oluşacak kızgınlık emaresini bekledi ama beklediği tepki gelmedi. Henüz doymamıştı anlaşılan… Onun yerine konuşmaya başladı annesi.

-          Bundan sonra ne yapalım?

-          Eve gidelim.

-          Neden, “3 T” arasında mekik dokumak için mi?

Genç Kadın, televizyon- tablet- telefona “3T” derdi;özel isim koyacak kadar samimilerdi ne yazık ki. Bu arada kızı hevesle başını sallıyordu ve böylece küçük kızın çekinerek beklediği kızgınlık emaresi geldi.

-          Hayır, Küçük Hanım. Buraya gelmeyi sen istedin, gitmeyi de ben isteyeceğim.

Annesi arkasına yaslanıp kollarını kavuştururken- küçük kız da düşüncelere daldı. Bugünün planlayıcısı olarak hemen eve dönmek istemiyordu zaten, laf olsun diye öyle söylemişti. Düşündü, düşündü, etrafına baktı, biraz daha düşündü. Aklına bir şey gelmedi. En sonunda böyle durumlar için bulunmuş standart cümleyi söyledi: “Sinemaya gidelim?” dedi dudak bükerek.

Genç Kadın, telefonu eline almadan önce ikinci hecenin sesli harfini uzatarak “Olur.” dedi ve bir dakika sonra parmağını ekranda kaydırmaya başladı.

-          Bak, burada ne var? (Angry Birds)

-          O kadar da değil anne! Çocuk muyum ben?

-          Sen seç o zaman Büyük Hanım.

-          Buldum bile, bak.

Muzip sırıtış eşliğinde parmağıya filmin altına tıklattı, karşı cins oyuncuların kalp çerçevesi için de birbirine kaçamak bakış attığı bir afiş çıktı önüne. Türü belli olan filmlerden.

-          Kısa ve net söylüyorum, olmaz.

-          Neden, “7 artı” diyor ama?

-          Onların 7 artısından bize ne?

-          Onlar?

-          Uzatma istersen…

Küçük Kız ekranı kaydırdı, “Peki bu?” dedi; ana kadronun arka plan da toplandığı, başrolün en önde sırıttığı bir afiş.

-          Hala olmaz.

-          Ya, bir şey beğenmiyorsun ki sen.

-          Yavrum, nasıl olduğunu bilmediğimiz filmleri izlemesek olmaz mı?

-          Ama bunu biliyorsun değil mi? (Angry Birds) Çocuk muyum ben ya?

-          Belki ben çocuk büyütürken çocuk olmuşumdur, hadi, bugün benim annem ol.

Ebeveynini ikna etmeye çalışan çocuk edasında söylemişti bunu; amacına da ulaşmıştı hani, inatçı dudak kıvrımları kalmaya başlamıştı.

-          Tamam ama bu film olmaz.

Genç Kadın, yine kelimeyi uzatarak "Olur" dedi ve listede ki son film de durdu. "İkimize de uygun bir film" deyip fragmanı açtı.

Küçük Kız, fragmanı izlerken annesi de onu gözlüyordu, dalga geçmeye hazır gözlerinin yerini merak pırıltılarına bırakmasını... Başka zamanlar da olgun ve anlayışlı tavrıyla "Akıl yaşta değil, baştadır." atasözünü sorgulatmasa da, hala çocuktu nihayetinde.

                                              &&&

Zeynep, açık havaya can havliyle attı kendini; klimasız bir ofiste çalışmak en çok bu zamanlar da zorluyordu onu. Derin nefesler alırken sigara yakıyordu bir yandan, zararlı dumanı soluyunca rahatladığını sanan ciğerleri vardı. Dudaklarına sabitledi ve uzaklara daldı gözleri.

Baktığı yeri görmüyordu elbette ama tuhaf bir şey hissedince gözleri odağını buldu. Güneş ışınlarının oyunu mu, yoksa bıçak mıydı gördüğü şey? “Asi gençlerden biridir.” Diye boş vermekti niyeti, ta ki bakışlarını yukarı çıkarıncaya kadar; bıçağı tutan el 40’lı yaşlarında, öfkeli bir adama aitti. İster istemez gerildi Zeynep...  

Ayakları takip etmeye zorladı onu, adam karşısındaki lokantaya girdi ve siyah saçlı bir kadınla tartışmaya başladı. Yanındaki çocuğu umursamıyor gibiydi. 

Ne yapacağını şaşırdı Zeynep; adamın elinde bıçak vardı, kadının yanında ise 11 yaşında bir çocuk. Ve izlemekle yetinen kalabalık… Video çeken bile vardı. Karışmasa mıydı? Kimse karışmıyordu ki zaten. En azından polise haber verse miydi geri dönmeden?

Zeynep ne yapacağını düşünedursun, adam kadının boğazını kesmişti bile.

                             &&&

Küçük Kız şoka girmişti sanki, annesinin kana boyanan bluzundan ayıramıyordu gözlerini. Nereden geliyordu bunca kan? Az önce konuştuklarını düşündü, bir de şimdi ki halini; nasıl bir durumun içinde olduğunu anlayınca panik duygusu sardı bedenini…

-             Anne sakın ölme!

                                      &&&

Genç Kadın, yaşam ışığının kendini terk ettiğini hissediyordu. Göz kapakları ağırlaşmaya başlamıştı. Aklına ilk gelen düşünce kızı oldu; kendisi ölürse ne yapacağı, Yakında okula başlayacağı. Bu düşünceler geçerken zihninden dudakları kımıldadı.

-             Ölmek istemiyorum…

                                        &&&

Zeynep, rüzgar misali restorana daldı ve titreyen elleri kadının boynunu buldu. Kanı durdurmaktı niyeti ama kahretsin, kocaman bir yırtık vardı kadının boğazında. Restoran sahibinden yardım istedi.

-        Temiz bez verin ve 112’ yi arayın!

Bir saniye sonra yanında havlu tepeciği oluştu. Havlulardan birini kana tuttu ama ne kadar basınç uygulayacağını bilemedi. Şah damarına turnike yapamazdı ya? O sırada içeri 112 ekibi girdi.

Zeynep alan açmak için geri çekildi ama bir süre sonra rahatlık yerini tedirginliğe bıraktı; gelenlerin üniformaları 112’ye benzemiyordu… Gelenler ilk müdahaleyi yapıp ambulans aracına yöneldiler ve şef görünümlü adam restoran sahibine döndü.

-        Hasta yakını var mı?

-        Kızı var.

Şefin “Ya kocası?” sorusuna karşılık küçük kızın mecalsiz sesi duyuldu.

-        Babam yaptı zaten…

Şef tatsız bir ifadeyle arkasını döndü. Anne baba arasında ki problemlerin ceremesini hep çocuklar ödüyordu.

Zeynep aracın peşinden gitmek için hazırlanırken ambulansla başka bir ekip geldi ve hastanın nerede olduğunu sordular.

-        Siz kimsiniz?

-        Bizi aramadınız mı?

Üniformalarında “112” yazısını gören Zeynep hayretle restoran sahibine döndü. Bir yanlışlık mı yapmışlardı? Ama muhatabı anlayış ister gibi gülümsedi.

-          Korkmayın, hanımefendiye bir şey olmadı. Şimdi hastaneye gidiyorum, isterseniz siz de gelin. Yolda anlatırım.

Zeynep, restoran sahibinin “Siz” derken işaret ettiği yere baktı ve küçük kızı gördü, onca telaş arasında unutmuştu onu. Şevkatle yaklaşıp “Hadi biz de gidelim.” dedi.

Ameliyat ve yoğun bakıma alının hastanın kendine gelmesi 1 haftayı buldu. Zeynep, hastanın normal odaya alındığını duyunca mesai çıkışı ziyaretine gitti. Odaya girdiğinde yanında kızı ve birkaç yakını vardı.

-          Geçmiş olsun hanımefendi.

-          Sağ olun.

Zeynep, yoğun bakımdan yeni çıkan hastaların dinlenmesi gerektiğini biliyordu ama merakına engel olamıyordu. Tereddütlü halleri hastanın gözünden kaçmadı, “Sorularınız var sanırım.” dedi.

-          Aslında evet ama o güne dönmenizi de istemiyorum.

-          İstediğinizi sorun, size bir can borcum var.

-          Yok canım, insanlık vazifesi benimki…

Sormak istemiyordu ama merak kediyi öldürmüş, Zeynep’i ne yapsın? “Bir yeri aradığınızı duydum?” dedi çekinerek. Genç kadın, gülümsedi ve anlatmaya koyuldu.

                                             14 Mayıs 2018

Bir an televizyona dikkat kesilmişken bıkkınlıkla gözlerini devirdi; dizi arasına mı reklam koyuyorlardı, reklam arasına mı dizi? İç çekerek başka bir kanala geçeceği zaman bir reklam dikkatini çekti, yeni çıkan bir uygulama. Yayın bitince telefonda girip araştırdı. Ayrıntıları okuyunca hayreti arttı. Uygulamanın işlevinden şüphesi vardı ama her türlü yardıma muhtaçtı o an…

                                              &&&

Genç Kadın, devam ediyordu.

-          Fedai, eski eşim yani, tehdit mesajları yollamaya başlamıştı. Polise gittim çok kez, mesajları zamanlarıyla gösterdim ama beklediğim alakayı göremedim. O gün ise, Fedai’nin geldiğini görünce uygulamayı açtım. Ne olur ne olmaz diye yapmıştım ama (Boynunu gösterdi.) böyle bir şey aklımdan geçmezdi tabii ki.

Odaya sessizlik hakım oldu bir süre…  neden sonra Zeynep ayağa kalktı ve öğrencisini tebrik eden öğretmen tonlamasıyla konuşmaya başladı.

-          Bir de bana teşekkür ediyorsunuz Emine (Bulut) Hanım. Kendinizi siz kurtarmışsınız.


Twice Born