4
Aralık
Çalışanların
çıkış saatinde mesailerini bitirmiş yorgun yüzlerin, eve dönmek için
sabırsızlanan şoförlerin arasında adımları tempoya tutturmuş bir kız yürüyordu.
Baktığı yeri görmez gibiydi, dünyanın seslerini kafasından silmişti belki de.
Halinden
memnundu; dersler ve bale arasında mekik dokumaktan yorgun düşerdi, ayakları
sık sık yara olurdu ama yaratılan mutlu alırdı acısını… öğrencinin evinde
kendisi için “Gülenyüz” dediğini öğrendiğinde mutlu olmamış mıydı mesela?
“Pamuk Gibi” olmamış mıydı kendi deyimiyle?
Düşüncelerinin
tekrar yol almasıyla çehresini değiştirmemeye çalıştı ama hüzün gözlerine
oturmayagörsün?
Nispeten yabancı öğrencisinin kalbinde iz
bırakmış, sevgisine karşılık görmüştü ama birkaç gün sonra doğum günüydü ve
ailesinden hatırlayan çıkmamıştı henüz… Hazırlık yapılsa dahi, tam günü
geldiğinde bile akıldan çıkabilecek kadar insani bir durum olduğunu biliyordu
ama elinde değildi ki her geçen gün kalbinin kırılıyor oluşu. Yılın son
ayının ilk günlerini kendisiyle bağdaştırmaları zor olmasaydı keşke…
Görüş alanına tanıdık binaların girdiğini
fark edince adımlarını hızlandırdı, tenhalaşan sokakta tek tük insan sesleri
kalmıştı artık.
Arkasından gelen ayak seslerini de o zaman
fark etti.
&&&
1 Aralık
“Oğlum” dedi annesi son sesli harfi uzata
uzata, “Bak, ne diyeceğim?” diye ekledi ve Ali, gözlerini devirmekten kendini
alamadı.
- Biliyorum
anneciğim, ne olur söyleme.
Yağlı-ballı ekmeğini ağzına atar, ardından
çayla uğurlarken kardeşinin dürtmesiyle küskün bir çocuk misali sessizleşen
annesine göz attı.
- Ama
sen yine de söyle, kırmızılık seviyene bakılırsa çok istiyorsun.
Bir heves konuştu annesi “ İşini kurdun,
ne güzel. Şimdi de yuva kurma zamanı?” dedi muzip bir tonla.
- Anne,
vallahi kelime oyunu yapabilmek için değiştirdin kelimeyi. Buldum anne, buldum;
aylar sonra inşaatta iş buldum. Bu mu sevinilecek durum?
Babası yadırgayarak lafa girdi.
- Hiçbir
işi küçümseme, o inşatta ne haneler dönüyor.
- Küçümsemedim
baba, vaziyeti anlatmak için öyle dedim.
Beriki utanmış, konuyu kapatmak istiyordu
ama annesi konuya açıklık getirmek istiyordu.
- Kız?
- Yok
anne, sağ ol.
Ahali inceden güledursun, konunun
uzamasını engellemek için telefonunu çıkardı, ekranın üstünde gezinen parmağı
bir haber üstünde durdu. Ayrıntılarını açacağı sıra da gözü ekranın köşesindeki
saate takıldı ve “İşçi işinde gerek.” diyerek masadan kalktı.
Banyodan çıktı ve annesiyle kardeşinin
gündeminin hala "Kız" olduğunu fark edince bir kez daha gözlerini
devirdi. Hele annesinin organize bir biçim de tanıdığı bekar kızları sırayla
yakıştırdığı duyunca çarpık bir gülüşle "Bütün kızlar da beni bekliyordu
zaten..." deyip kabanı giyip Altınordu’nun ayazına daldı.
&&&
Ali, haftalarca iş aramış ama girdiği
hiçbir mülakattan geri dönüş alamamıştı. Son günlerde hep yaptığı gibi
omuzları düşük evine dönerken bir inşaat alanının duvarında “Elemaan Aranıyor”
ilanı görmüş, hemen başvurmuş ve fazla
kriter aramayan işe ertesi gün başlamıştı. Gözü yükseklerdeyken bulduğu “Basit”
iş onurunu zedelemişti doğrusu ama o noktaya
gelene kadar hangi zorluklarla göğüs
getirdiğini biliyor ve çalışkanlığından ödün vermiyordu simdi...
Yeni oyuncağına kavuşmuş
çocuk heyecanıyla yarım kalacak bir iş olduğunda geç saatlere kadar
mesai yapması annesinin evlilik muhabbetleri
için de kurtarıcı niteliğindeydi. Önceleri “Işsize
kim kız verir?” diyerek üste çıktığı
tartışma da “Ben işimle evliyim.” diyordu artık...
4 Aralık
Genç Kız, aklına gelen düşünceyi kovmaya çalışıyordu,
“Aynı yöne gidiyor olabiliriz.” diye geçirdi içinden.
Bu dediğini ispatlamak için de mağaza vitrininin aynasına bakmaya karar verdi. Ve
gördü onu, kendine dikilen buz gibi bakışlar. Yanlış anlaşılmaya mahal yoktu.
Bedenini bir ürperti sardı, bacakları titremeye
başladı. Hem yürümekte zorlanıyor, hem oradan bir an önce uzaklaşmak istiyordu.
Evinin sokağına girdiğinde elini cebine attı ve bir kez daha ürperdi, anahtara
benzer hiçbir şey yoktu cebinde. Çantasında aramak için de durumazdı. Gözyaşı birikmiş
gözleriyle telefonunu çıkardı bu sefer, ablasına mesaj attı. Beklerken durmadı, rotasını değiştirerek
devam etti yoluna...
***
Genç Kız, bilmiyordu ama peşinde mesafesini koruyarak
biri daha geliyordu ki bu Ali’ den başkası değildi. O
gece yine geç kalmıştı evine ama yarım kalan bir işi olduğundan değil, merakını gidermekti
niyeti.
Önünde ki adamı insaat alanından çıkarken fark
etmişti. Şantiye de çalışan herkesi tanıdığı
için gördüğü adamın yabancı olduğunu anlamıştı. Tanıdık
bir siması vardı: Saçları dökülmüş, orta yaşlı adamın yüzüne dikkati bakınca onu
tanıyacak gibi oluyordu ama
nereden hatırladığı aklına gelmiyordu bir türlü...Zihnini zorlamasına fırsat
kalmadan sağa sola bakarak uzaklaşan adamı takip etmeye karar
verdi. Geniş bir kaldırıma vardıklarında karşı
tarafa geçti ve icin de bulunduğu durumu anladı.
Kızı takip mi ediyordu o?
Kötü niyeti olduğu barizdi, az önce tutturduğu yavaş
tempoyu bozmuştu zira... Kızın tanıdığı olsa o
tavırlara bürünür müydü? Adamın dikkatini çekmeye, genç kızı tekinsiz ortamdan uzaklaştırmaya karar
verdi. Ama nasıl? Umarsızca etrafına bakınırken cevabı geçmişinde buldu. Garantisi
olmayan biroyuna insan canını alet etmekti onun yapacağı.
&&&
Adam elini cebine attığı zaman üstüne
güçlü bir ışık vurdu ve kendine doğru koşan ayak
sesleri... Ne olduğuna bakmaya kalmadan çenesine yediği yumrukla yere kapaklandı.
Bunu yapan kişi, karşılık vermeyeceğinden emin
olmak için beline bir kaç tekme savunmuştu Gözlerini kapatmadan
önce gördüğü son şey, Ali’nin sureti olmuştu.
Nefes nefese kalan Ali’nin bir sonra ki hamlesi ise
telefonunun fenerini kapatıp, 115’i arayarak polisi çağırmak
oldu. Kaldırıma oturmuş beklerken kendine fikri veren çocukluķ anısını düşündü,
o zaman istemediği sonuçlarla
karşılaşmıştı, şimdi de aynı şeyi bile isteye yapmıştı ve sonucu tam
da istediği gibi olmuştu.
Genç Kız ise, Ali’nin savunmasına şahit olan
ablasından anahtarı alıp evine girmişti çoktan...
5 Aralık
- Herifi
o halde görünce anladım nereden hatırladığımı...
- Neredenmiş?
Dün gece polisler gelmiş ve sonrasında
karakola ifade vermeye gitmişti Ali. Gecenin bir yarısı eve döndüğünde ise her
ne kadar sessiz olmaya çalışsa da duyulmuştu geldiği. Annesinin sorularını
ertesi gün cevaplayacağını söyleyerek uykusuz gözlerini yatağa sürüklemişti. Ve
şimdi anlatıyordu.
- Pazartesi
sabahı, o malum konuşmayı yaptığımızı hatırlıyor musunuz?
- Evet.
- Konu
kapansın diye telefona gömüldüğümü?
Bir kez daha “Evet” dediler heyecanla.
Sorunun cevabına geldiğinde onaylama sırası Ali’deydi. Gözlerinden ateş saçarak
hararetle konuştu.
- O
zaman haberini görmüştüm, cezaevinden kaçmış p-
Annesiyle göz göze gelen Ali, üslubunu
derhal değiştirdi. İçinden tamamladı daha doğrusu.“Tanımadım tanımadım, sonra
gazete de gördüğüm arkadan kelepçeli fotoğrafta ki pozuna girdi yine.
İşte o zaman-“ Kafasının yanında parmak şıklattı Ali.
- Nasıl
fark ettin?
- Çıktığından
beri bizim inşaatta kalıyormuş. Bir kızın peşindeydi. Ben de takip ettim.
- Nasıl
kurtuldunuz peki?
Gülümsedi Ali, o planı yapmadan önce
hatrina gelen anısını düşündü tekrar. Pencereden yaprak döken ağacın
manzarasına dalıp geçmişe gitti. Çok geçmişe...
- Hatırlıyor
musunuz, bana lazer feneri almıştınız küçükken, kalıplarından bir sürü şekil
çıkıyordu. Havalara girmiştim, hoşlandığım kızı eve davet ettim mesela.
Işıklı bakışlar yerini kızgınlık alevine
bıraktı.
- Bir
kaç hafta sonra da çalındı lazer, en yakın arkadaşım tarafından hem de.
Öğrendim ki hırsız da hoşlanıyormuş o kızdan, kıskandı tabi... Oturduğumuz
apartmanlar karşı karşıyaydı, onun odasını da görüyordu evimiz. Birkaç gün
fenerle odasına ışık tuttum, korkutmaktı amacım ama fazla korkmuş anlaşılan,
annesini alıp şikayete geldi.
Lafın burasında hafifçe başını eğdi. O gün
yaşadığı mahcubiyet dün gibi hatırlıyordu Ali, “Ne yalan söyleyeyim, küçük
şakamın sonunun öyle sonuçlanacağını tahmin etmedim.” Sonrasında ise
gururla başını kaldırarak ekledi, “Ama bu sayede lazerimi geri aldım.“
dedi gülümseyerek.
- Sadede
ne zaman gelirsin ağabey?
Bu igneleyici ses tonu masanın
karşısından, yani kız kardeşinden gelmişti. Ali hafifçe kızardı: haklıydı
kardeşi, ortada ciddi bir mevzu varken kendi ne anlatıyordu?
- Soruya
cevap verirken uzattım. Bu anıyı hatırladım iste, nereden aklıma geldiyse...
Görüşünü engelleyip üstüne koştum ve dövdüm işte.
&&&
- Pardon?
Ordu’nun ayaz günlerinden birinde daha çok
üşümemek için hızlı adımlarla yürüyen Ali’yi kendime yöneltilen ses durdurdu,
karşısında Genç Kız duruyordu. Ağzını açacak kıvama gelmek için bir süre
beklemek zorundaydı.
- Ee,
merhaba
- Ben
geçen gece için teşekkür etmeye gelmiştim.
Bunu dile getirmek kolay değildi onun
için... Sadece haberlerde gördüğü o meşum olay kendini nasıl bulmuştu?
Psikolojisi alt üst olduğu için çevresinde insan bile görmek istemiyordu
aslında ama o an yaptığı şeyi Ali’ye borçlu hissediyordu kendini...
- Teşekkür
etmene gerek yoktu, insanlık görevimi yaptım sadece.
Bir süre karşılıklı sustular, ta ki Ali
sessizliği bozana kadar; “Nereden buldun burayı?”
- Gazeteciler
buldu, ben değil.
Röportaj koparana kadar girdiği her
sokakta karşısına çıkan, inatçı gazeteciler onu mahcup etmekten başka bir işe
yaramıştı anlaşılan.
- Tamam.
Yine sessizlik... Genç Kız derin bir nefes
alıp yapmaya geldiği şeyi söyleyiverdi, “Ertesi gün doğum günüm, olanlardan
sonra-“ Genç Kız devam edemedi, başını önüne eğdi ama Ali anladı ne demek
istediğini; “Ailem kutlamak istiyor. Sen de gelir misin?”
- Gelirim
tabi... Ama önce adını bilsem iyi olur.
- Ben
Ceren. (Özdemir)