28 Mart 2024 Perşembe

Tivibu Soslu Filmler 5

The Green Hornet (Süper kahraman parodisi)
The Daughter
İnsidious Chapter 2 
Penguin Bloom
Vertical Limit
Acid

17 Mart 2024 Pazar

Gerçek-Kurgu Hikaye 3

Lilia Thorine, endişeli gözlerle telefonunun ekranına bakıyordu; ev arkadaşı 00.19’ dan başlayarak 3 tane mesaj çekmişti. Endişelenmesine sebep olacak mesajlar...

Arkadaşı ofis partisindeydi ve Lilia, son derece emindi ki; gönülsüzce oradaydı. Çoğu mesai dönüşü, bazen ise ortada hiç bir sebep yokken patronundan yakınışını dinliyordu zira... Üniversite öğrencisiydi ve durumu olmayan ailesine finansal olarak yük olmak istemediği için çalışıyordu

Polisi mi arasa? Vazgeçer gibi oldu sonra, iddiasını nasıl kanıtlayabilirdi ki? Arkadaşının da başı derde girerdi... Lillia, bir süre kendini ev işleriyle oyalamaya çalıştı. Ama yok, iç huzursuzluğu fırsat vermiyordu. Odasına kapanıp her olasılığı gözden geçirmeye karar verdi. 

Kaderine sitem ederek başladı düşünme faslına, evini yurdunu bırakıp geldiği yabancı bir ülkede polisle herhangi bir işi olmasını istemezdi  ama bu şartlarda başka ne yapılırdı? Kayıp ilanı verecekse elinde kanıt olması gerekirdi. Telefonunda 3 tane mesaj vardı ve bunları delil olarak yeterli olur muydu acaba?  

Bir kaç saniye daha bilinmezlikte debelendikten sonra kararlılıkla eli telefonuna gitti. Denese ne kaybederdi ? Karar vermenin rahatlığıyla gülümsedi. 

Tam aramak göndermek üzereydi ki,  son düşüncesi onu duraklattı. Yine başladı düşünme faslı... 

Ortalığı telaşe vermeden önce emin olması gerekirdi, tuhaf mesajlar aldığı için polisi aramak istemiyordu. Sohbet uygulamasının arama butonuna dokundu, arkadaşının erkek arkadaşını aradı. Karşı tarafın açmasını beklediği sonsuz süre, içinde beklenen ses geldi nihayet. 

- Merhaba Lilia, nasılsın? 

- Bos ver nasıl olduğumu! Sevgilin seni aradı mı, onu söyle? 

- Ben aradım, açmadı. 

- Ben haber aldım. 

- Haber aldım? Yanında değil mi?

 - Daha dönmedi. Buraya gelir misin?   

- Neden? 

Lilia, arkadaşından öğrendiği sözü mırıldandı; "Hay senin.." fakat gerisini hatırlamadı. 

 - Gel, burada anlatırım. Acele et. 

 15 dakika sonra; misafir gelmiş, ikna edilmiş, yola çıkılmıştı. Arkadaşının çalıştığı Yelken Plaza'nın önüne gelince Lilia, yine telefonunu çıkardı, "Alo?" diye bağırdı arkadaşı. 

- Binanın girişindeyim, aşağı gelebilir misin?. 

 "Müzikten seni duyamıyorum!" Arka planda ki gürültünün azalmasından daha sessiz bir yere gittiği belliydi, "Aşağıda mısın?"

 - Evet,  gel de eve gidelim. 

 - Şu an gelmem mümkün görünmüyor. 

 - Biz geliyoruz o zaman. 

 - Biz? 

 -Gelince görürsün. Asansöre bindik şu an. kaçıncı kattasın?"

- 20. 

Telefonu kapatmadan 20. katı tuşladı. Kata çıkınca nereye gideceğini bilmiyordu ama gürültüleri takip ederek partiyi buldu. Kapıyı açtı ve kimden geldiği belli olmayan ses, "O! Misafirimiz var! diye bağırdı.

 - Ben (Arkadaşını gösterdi) onun ev arkadaşıyım, Gelmeyince merak ettik, (Yanındakini gösterdi) gidip alalım dedik. 

 - Anladım ama sizi bırakamayız, parti daha yeni başlıyor! 

 -Anladım ama gitsek daha iyi -

 - İzin vermezsem ne olacak? 

 Muhatabın işaretiyle müzik kapatıldı, Patron olduğu anlaşılan kişi gülümsemeyi  bırakıp tehditkar tavırlara büründü. 

 -Polisi  ararız 

 - Hım, ne söyleyeceksiniz peki? Bir patronun parti verdiğini mi? 

 - Aynen öyle! (Parti mensuplarına baktı) Kimse gönüllü kalmışabenzemiyor. 

 - Polise bunu mu anlatacaksın, ruh hallerini mi? 

Lillia'nın yüzü düştü, ne söyleyecekti hakikaten? Bir kaç saniye sonra ise muhatabına dik dik baktı. İçinden bir ses,  "Deneme vakti" diyordu, 'Tabii ki hayır somut kanıtım var, merak etme.' dedi ve elini çantasına daldırdı. 

Lilia,  içten içe polisin gelmesini ve mesajların kaçıncı dereceden kanıt olduğunu ögrenmek istiyordu ama patron yüzünden fırsat bulama 'Olay çıkarmayalım' dedi, beyaza kesmiş yüzüyle, "Tamam, gidebilirsiniz."

 - Sen öyle diyorsan... 

Lilia ve arkadaşı eve gitmek için çıkmadan önce arkadaşını, yani Şule Çet'i işten kovmuş ve bir daha  bu sektörde iş bulmasını engelleyeceği hakkında temin etmişti.  Ama olsun, gün doğmadan neler doğardı.

 

16 Mart 2024 Cumartesi

Ara Yayın

Bir çok yazımı yayından kaldırmadan önce düzeltmişliğim var; çünkü bendeniz, uzun uzun düşündüğü şeyleri bile gaza gelip bir çırpıda söyleyen biri... Takıntı familyamın sevimli bir üyesi:)

Çevremden duyduğum kaynaklara göre konuya tam girememişim ama değdirmişim:) Ben de yine düşündüm, yine  fazla değiştirmedim ama konuyla alakalı önceden yazdığım bir yorumu ekledim. İdare edin artık 

14 Mart 2024 Perşembe

Düşünüyorum Öyleyse Varım

 "... düşünüyorum."

 Evet, bu yazıda ki karın ağrım bu. İnsan neden düşüncelerini destekleme ihtiyacı hisseder, kendi ağzından çıkan sözün sahiden de kendinin olduğunu vurgular; bunu düşüneceğiz.
Bu düşünme furyasını ilk çıktığından beri düşünüp dururum:) Tam bir cevap bulamadım ama artık fikrim var.

Sosyal Medyanın hayatımıza kattığı bir ifade daha...

İletişim çok kolay; bir zamanlar ayılıp bayıldığımız ünlülerle konuşabiliyoruz, tartışabiliyoruz, hatta kavga bile ediyoruz. Bir de sosyal medya da herkes anonim gibi olduğundan küfür bile edebiliyoruz ve mesul tutulmuyoruz.

Kendimden biliyorum; şu an hesabım yok ama açtığım zamanlar İnstagram'ı sevdiğim yazar ve oyunculara ulaşmak için kullanırım. Geçenler de bir yazara biraz sert bir kitap eleştirisi yazdım ve yazar için gecesini gündüzüne katıp, en güzel haliyle okurlarına ulaştırdığı, gurur duyduğu eseri hakkında eleştiri almak nasıl bir duygu; düşünmedim.

Ve bunun gibi bir sürü örnek daha... (Yazar bulamadı) 
Belki  de, bu yüzden çok düşünüyoruzdur, başkaları hakkında düşünmeyi bıraktığımız için kendimizi teselli ediyoruzdur...

Sosyal medya demişken, "Düşünüyorum." furyasıyla ilgili değil ama yıllar önce yazdığım ilgili yorumu paylaşmak istiyorum.

... mutluluk somut bir şey değildir. Bir kaç aletten faydalanarak mutlu mesut yaşayamazsın, bu daha çok manevi bir şey.... Hatta birbirine zıt kavramlar bile olabilir. Mesela, sosyal medya; sevdiklerimizle yüz yüze görüşmeyi sanala bıraktık, hatta elimizin altında olduklarını varsayıp akışına bıraktık..  Sevilen şeyler için uğraşmak tercih değil ihtiyaçtır ve şimdi buna gerek görmüyoruz, her şey hazır çünkü...

Bu yorumu niçin yazdığımı merak ediyorsanız, sizi şuraya alayım :)


11 Mart 2024 Pazartesi

Tivibu Soslu Filmler 4

Bye Bye Morons,
Family Swap,
La Machine Infernale ,
Escape Room,
Papi Sitter,
Seven Years İn Tibet,
Let's Be Evil,
Into The World,
Louder Than Boms

10 Mart 2024 Pazar

Kedicik

Kedilere yatak seçilmediğini, kendilerinin bulduğunu duymuştum oradan buradan; o yüzden Musluk, ilk günden yatağıma kıvrılınca endişelendim. O gece yatağa girdiğimde ise, bilmem kaçıncı uykusunun molasını vermişti; yatak boştu yani ama kitap okurken baktım ki, kitabın ardında beyaz bir kafa geziyor:) Sonra o kafa bacaklarıma kıvrıldı. ( Yazar nasıl olduğunu hatırlamıyor.) Ben ise, filmlerde ki gibi evcil hayvanla beraber uyuma sahnesini yaşadığım için heyecanlandım; ablamı dürttüm, babamı çağırdım:) Ne yazık ki, Musluk'ta ilgiden rahatsız olup kalktı.

Ve ertesi gün, yine aynı manzara... Yatakta kedi, kenarda dikilen ben. Bu sefer kalkmasına sebep olmayacaktım ama yastığımın ucuna yatmasa iyiydi. Biraz düşündüm, biraz da çekindim; en sonunda nazikçe kaldırmaya çalıştım. Neyse ki bu sefer kalkıp gitmedi, tam da ayak ucuma kıvrıldı:) 

Bir süre sonra gitti ve odamızda ki çekyatın üstüne yattı.  Yatak seçmeyen, her yer de uyuyabilen kedicik yatağını bulmuş oldu:)

Bu arada, adını Niye Musluk koyduk?




8 Mart 2024 Cuma

Şiir 15

Yorgun düştü yüreğim sevmekten, 

Bıkmadın beni bekletmekten.

Özledim de, söyleyemedim; 

Kendime attığım feryadı bir bilsen...


Bozuk plak gibi tekrarladım,

Her işime seni de kattım.

Gerçeğin nasıldır kim bilir;

Hayalin bile bu kadar güzelken?


Yüzün gökyüzüm olmuş, 

Yoksa gözlerim mi sana kilitli?

Çıkar beni aydınlığa;

Karanlık bir ormandayım sanki.

6 Mart 2024 Çarşamba

Can Parçam...

Her şey buraya yazacağım film yorumlarını İpod'umun not defterinde tutmamla başladı. Canım yeğenim, o zaman izin almayı sevmeyecek kadar küçüktü. Aslında sevgiden bağımsız çok kızarım eşyalarımın karıştırılmasına, tersim de pistir hani ama özel bir şey yoktu ve ilgi alanlarımın yeğenimin de ilgisini çekmesi hoşuma gitmişti. Hatırlıyorum, yorumlar biri şuydu.

Bir gün dedim ki, 'Sen de bir şey yazmayı denesene, paylaşayım (Facebook) gruplarda.' O da yazdı.

Anlatma kısmını kısa tutup, doğrudan diyaloglara atlamıştı ama olsun:) Sonra devam etti yazmaya, sırasını hatırlamıyorum maalesef.

Bazen şiir yazdı, 

bazen deyim ve atasözünü öyküyle birleştirdi,

 bazen de bilindik bir hikayenin sonunu değişti.

Epey bir zaman geçti, Ahmet'imin hevesi kırılmaya başladı. Bırakmak istediğini her söylediğinde onu yazmaya teşvik ediyordum. En sonunda harika bir yöntem buldu.


O çocuk artık yok, Mayıs'ta maalesef kaybettik . Annesinin doğum gününden iki gün sonra, kendi doğum gününden 7 gün önce. Mezar taşına bakmak çok acı veriyor. Gidemiyorum zaten... Canımın parçasını ziyaret edemiyorum...
Seni çok özledim canım oğlum... Huzurla uyu...























Benim Tatlı Yolculuğum

 3 yıl önce Covid-19'a yakalanmadan önce tatlıya düşkün biri değildim. Şurada anlattığım gibi. Tat duyum kaybolmamıştı ama bozulma olmuştu. çoğu şeyden metal tadı alıyordum. Bu zamanlar, o zamana kadar kendimden sakındığım tatlıları yedim, yuttum. Sağlıklı beslenmek için o kadar çaba sarf ettikten sonra küçücük bir virüsün her şeyi mahvetmesi psikolojisi de vardı. 

O yaz depresif bir ruh halindeydim, bütün hobilerinden elimi çekmiştim. Çoktan iyileşmiştim ama o boşlukta fiziğimi toparlamaya hiç niyetli değildim. Tatile de çıkmıştık, Onu da şurada anlattım. Maşallah her şey aleyhime çalışıyordu; yaz sıcakları, uzakta yaşayan ablanın ve çocukların gelmesi  (Mevcut çocuk kalabalığından gelecek potansiyel tatlılar) ve tatil.

Şimdi ise, hala toparlanma aşamasındayım. Depresif ruh hallerim hiç tam olarak geçmediği için eski irademe kavuşamadım. Açıkçası, bu saatten sonra pek ümidim de yok...

Peki, bunu niye anlattım? 1. neden, burası benim bloğum; 2. neden, burası benim bloğum; 3. neden ise, tabii ki burası benim bloğum:)

Twice Born