17 Mart 2024 Pazar

Gerçek-Kurgu Hikaye 3

Lilia Thorine, endişeli gözlerle telefonunun ekranına bakıyordu; ev arkadaşı 00.19’ dan başlayarak 3 tane mesaj çekmişti. Endişelenmesine sebep olacak mesajlar...

Arkadaşı ofis partisindeydi ve Lilia, son derece emindi ki; gönülsüzce oradaydı. Çoğu mesai dönüşü, bazen ise ortada hiç bir sebep yokken patronundan yakınışını dinliyordu zira... Üniversite öğrencisiydi ve durumu olmayan ailesine finansal olarak yük olmak istemediği için çalışıyordu

Polisi mi arasa? Vazgeçer gibi oldu sonra, iddiasını nasıl kanıtlayabilirdi ki? Arkadaşının da başı derde girerdi... Lillia, bir süre kendini ev işleriyle oyalamaya çalıştı. Ama yok, iç huzursuzluğu fırsat vermiyordu. Odasına kapanıp her olasılığı gözden geçirmeye karar verdi. 

Kaderine sitem ederek başladı düşünme faslına, evini yurdunu bırakıp geldiği yabancı bir ülkede polisle herhangi bir işi olmasını istemezdi  ama bu şartlarda başka ne yapılırdı? Kayıp ilanı verecekse elinde kanıt olması gerekirdi. Telefonunda 3 tane mesaj vardı ve bunları delil olarak yeterli olur muydu acaba?  

Bir kaç saniye daha bilinmezlikte debelendikten sonra kararlılıkla eli telefonuna gitti. Denese ne kaybederdi ? Karar vermenin rahatlığıyla gülümsedi. 

Tam aramak göndermek üzereydi ki,  son düşüncesi onu duraklattı. Yine başladı düşünme faslı... 

Ortalığı telaşe vermeden önce emin olması gerekirdi, tuhaf mesajlar aldığı için polisi aramak istemiyordu. Sohbet uygulamasının arama butonuna dokundu, arkadaşının erkek arkadaşını aradı. Karşı tarafın açmasını beklediği sonsuz süre, içinde beklenen ses geldi nihayet. 

- Merhaba Lilia, nasılsın? 

- Bos ver nasıl olduğumu! Sevgilin seni aradı mı, onu söyle? 

- Ben aradım, açmadı. 

- Ben haber aldım. 

- Haber aldım? Yanında değil mi?

 - Daha dönmedi. Buraya gelir misin?   

- Neden? 

Lilia, arkadaşından öğrendiği sözü mırıldandı; "Hay senin.." fakat gerisini hatırlamadı. 

 - Gel, burada anlatırım. Acele et. 

 15 dakika sonra; misafir gelmiş, ikna edilmiş, yola çıkılmıştı. Arkadaşının çalıştığı Yelken Plaza'nın önüne gelince Lilia, yine telefonunu çıkardı, "Alo?" diye bağırdı arkadaşı. 

- Binanın girişindeyim, aşağı gelebilir misin?. 

 "Müzikten seni duyamıyorum!" Arka planda ki gürültünün azalmasından daha sessiz bir yere gittiği belliydi, "Aşağıda mısın?"

 - Evet,  gel de eve gidelim. 

 - Şu an gelmem mümkün görünmüyor. 

 - Biz geliyoruz o zaman. 

 - Biz? 

 -Gelince görürsün. Asansöre bindik şu an. kaçıncı kattasın?"

- 20. 

Telefonu kapatmadan 20. katı tuşladı. Kata çıkınca nereye gideceğini bilmiyordu ama gürültüleri takip ederek partiyi buldu. Kapıyı açtı ve kimden geldiği belli olmayan ses, "O! Misafirimiz var! diye bağırdı.

 - Ben (Arkadaşını gösterdi) onun ev arkadaşıyım, Gelmeyince merak ettik, (Yanındakini gösterdi) gidip alalım dedik. 

 - Anladım ama sizi bırakamayız, parti daha yeni başlıyor! 

 -Anladım ama gitsek daha iyi -

 - İzin vermezsem ne olacak? 

 Muhatabın işaretiyle müzik kapatıldı, Patron olduğu anlaşılan kişi gülümsemeyi  bırakıp tehditkar tavırlara büründü. 

 -Polisi  ararız 

 - Hım, ne söyleyeceksiniz peki? Bir patronun parti verdiğini mi? 

 - Aynen öyle! (Parti mensuplarına baktı) Kimse gönüllü kalmışabenzemiyor. 

 - Polise bunu mu anlatacaksın, ruh hallerini mi? 

Lillia'nın yüzü düştü, ne söyleyecekti hakikaten? Bir kaç saniye sonra ise muhatabına dik dik baktı. İçinden bir ses,  "Deneme vakti" diyordu, 'Tabii ki hayır somut kanıtım var, merak etme.' dedi ve elini çantasına daldırdı. 

Lilia,  içten içe polisin gelmesini ve mesajların kaçıncı dereceden kanıt olduğunu ögrenmek istiyordu ama patron yüzünden fırsat bulama 'Olay çıkarmayalım' dedi, beyaza kesmiş yüzüyle, "Tamam, gidebilirsiniz."

 - Sen öyle diyorsan... 

Lilia ve arkadaşı eve gitmek için çıkmadan önce arkadaşını, yani Şule Çet'i işten kovmuş ve bir daha  bu sektörde iş bulmasını engelleyeceği hakkında temin etmişti.  Ama olsun, gün doğmadan neler doğardı.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum 3

 Niye şaşırdın Volki Tolki?