27 Haziran 2016 Pazartesi

What Happens To My Family

Bir Kore dizisini daha devirdim. Hem de 53 bölümlük...

16 bölümlük dizilere alıştığım için, bazen takip etmek zor oldu. Ama kesinlikle değdi. Gelin ve Seol Wool'ün sürekli rekabet etmesi, Dal Bong'un hislerini söyleyememesi ama hissettirmesi, en önemlisi de müdür ve sekreter:) Bunlar sadece yan konular, asıl kozu duygusal maalesef.

Yalancı dizi/filmlerin aksine, hayatın içinden işliyordu. Maalesef en yaygın ve en acı duyguyu; ebeynlerimizden birinin vefat etmesi...
Daha önce bu konuda başınızı çok ağrıttım, ama bu karakterleri tanıtmayı es geçeceğim anlamına gelmez.

Dizinin ağlamatiği, bilge, sevgi timsali, tofu dükkanı işleten,ve maalesef 3 aylık ömrü kalmış babadan başlayalım. Çocuklarını her şeyden çok sever, ama değeri bilinmez. Bunun için dava ve hastalık gerekir.


Müdürün sekreterin ailesine gideceği gün, Dal Bong'a babasının nelerden hoşlandığını sorar. Babası dükkandan pek çıkmadığı için, "tofu" der. Sonra babasına sorunca, "En çok çocuklarımı seviyorum" diyerek yürekleri dağlar.
Bu arada, Dal Bong nedense şaşırır. İhtimal vermez tabii, babasının kendisini dünyaevi bir maldan daha çok sevebileceğini...

Büyük bir şirketin 7 yıllık emekçisi, 27 yaşına kadar evlenmeyen ve sonunda müdürle işi bitiren Kang Shim:)


Soğuk bir karaktere ve donuk yüz ifadelerine sahip doktor abimiz. Bakın, resimde bile mimiği oynamıyor.
Buz gibi havada soğuk suyla yıkandı, ana nerede ürpermek...


O değil de, babasının hastalığını öğrenince çok değişti ya. Tamam, adam pişman. Ama diğerlerine bu kadar çok şaşırmadım. Belki çok sahnesi olmadığındandır. Neyse...
Vay be, Kang Jae senin bile mimiklerin varmış:)

Ailenin "En küçüğü" olmaktan bir türlü kurtulamayan, bencil, serseri Dal Bong. "Bencil" diyorum, çünkü, babasının son isteğine karşı çıkınca kız arkadaşından, "Bir kez olsun kendi duygularını bırak da babanın duygularını anla" zılgıtı yemiştir.



Büyük abinin karısı, şımarık Hyo Jin. Özellikle Seol Wool'ü hiç çekemez. Mesela, kayınpederi arayınca ve Seol Wool "Babacığım seni çok özledim" derse, kendisi de "Baba ben seni Seol Wool'un seni özlediğinden 2 kat daha özledim" diyebilir:)


Her şeye maydanoz olan, cazgır, atarlı Hala. Seni ağlatan senaristler utansın... Davranışlarıyla, huyuyla-suyuyla, herbişeyiyle Türk'lere benzer. Belki de bu yüzden çok sevilir:)


Baba hastalığını öğrenince, üzülmesinler diye çocuklarına söylemez. Çünkü son günlerini hastane de geçirmektense, gözlerinde sağlıklı bir adam olarak kalmak ister. Ama hastalığı el vermez. Gecenin bir yarısı kan kusmalar...
Diziler de herkese anlatmanın en iyi yolu, sır tutmaktır. Netice de başaramadı. Önce doktor oğlu öğrendi. Rica üzerine bir kaç gün sakladı. Sonra da ablası öğrendi. Sonra küçük kardeş. Sonra en alakasız kişiler...

Büyük oğlu bir tedavi geliştirir. Gönülsüz olan babasını ikna etmek için, evliliğe hazırlanan ablasına devam etmesini söyler. O da, hızlandırmak için müdürden hamile olduğu yalanını atar.
Ama kendine gelecek baskıyı pek düşünmez, tebrikler geldikçe bunalımlara sürüklenir. Ve müdür de laftan anlamaz, "Gerçek bebek yapalım" der:)


Keşke baba iyileşiyor diyebilseydim. Başka bir dizi de olsa, Amerika'ya gönderip tedavi ettirirlerdi. Ama dedim ya, hayatın içinden...
Dizinin aşk üçgeniyle kapanışı yapayım.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Twice Born